Köşe Yazarı Olmak İsteyenler İçin Üç Ana Ekol

Bugünkü yazımda Türkiye’deki gazetelerde köşe yazarı olmak isteyenler için üç ana ekol ve yazı tekniklerini anlatacağım. Hemen başlayalım:

I- Ağlatarak Sonuca Giden Türk Filmi Ekolü (Duygusal Hikayeden Sonra, Taşı Gediğine Koyma Sistemi)

“Adı Dost. Tam sekiz yıldır aynı köşebaşında durur. Keyfi yerindeyse iri gövdesine bakmadan zıplayarak koşar üstümüze, yok eğer uykusu varsa, adını duyduğunda şöyle hafifçe kaldırır tek kaşını, aralanan gözüyle birlikte kuyruğu da başlar sallanmaya. Yanına gittiğinde böyle kısarak gözlerini, öylesine güzel bakar ki en kötü gününde bile için sevgiyle dolar. Üstüne çıkan, kulaklarını çeken, yanağını ısıran çocuklara ses etmez hatta arada bir aşka gelip koca diliyle yalar onların yüzünü. Geçen hafta çocuklar “Dost bize küstü” deyince bakmaya gittim hemen. Yandaki inşaatın bekçisi de “neredeyse bir gündür yerinden kalkmıyor” dedi. Altında bir şey gizliyor gibi bir türlü kıpırdamıyordu. Üç kişi zorla kaldırdık Dost’u yerinden, bacağının arkasından bir kaç damla kan sızmıştı. Kucaklayıp götürdük veterinere. Veterinerden çıkarken göz göze geldik Dost’la, durdum. Sekiz yıl önce onu bir çalılığın arasında ayağı kırık vaziyette bulup veterinere getirdiğimde gene böyle bir yaz günüydü. İçimden bir ses beni dürttü, geri döndüm. Sarıldım kokladım Dost’u.

Bu onu son görüşüm oldu.

Sonradan öğrendiğimize göre sokaktan geçen üç Suriyeli genç sopayla vurmuşlar Dost’a, karnına da bir tekme gelmiş.”

İşte en önemli bölüm, buradaki son paragraf, vurucu olan son cümleye dikkat edelim lütfen. Bu cümlede kime geçirmek istiyorsanız Dost’un ölümünü ona bağlayabilirsiniz. Taksici ezebilir, polis dövebilir veya ırkını, mesleğini beğenmediğiniz kim varsa fail o olabilir.

Türk filmi tipinde okuru ağlatmaya yönelik bu tür yazılar ülkemizde çok tutulur. Okuyanlar gözyaşları içinde başkalarına önerir yazını. Aslında sırf senin ağlaman bile o yazının, uyduruk bir yazı olduğunu göstermeye yeter. Eğer bir film seni görüntüleriyle, kamera tekniğiyle, ışığıyla, senaryosuyla etkilemek yerine zırlatarak etkilemek yolunu seçmişse, o film dandik bir filmdir. Duygu sömürüsü yaparak insanları ağlatmak ustalık değil bayağılıktır.

Şimdi ikinci bir deneme daha yapayım da iyice pekişsin:

“Teğmen Erol’un gözü daldı. Birliğindeki askerleri geldi aklına. Hakkari’deki birliklerinde binlerce ağaç dikmişlerdi onlarla birlikte. Bir gün odasının küçük penceresinden dışarı bakarken askerlerden biri içeri girip odasındaki çiçekleri işaret ederek sormuştu “Komutanım bu çiçeklerinin bir adı var mı?” diye. O da üşenmemiş, saymaya başlamıştı:

– “Bak bu kırmızılı olanlar sardunya, pembe beyazlı aşağı dökülenlerin adı petunya, şu beyaz saksıdakiler yok mu, işte onlar da cam güzeli”.

-Hayır komutanım ben onu sormadım. Rahmetli annem evimizdeki çiçeklere ‘Ayyüzlüm’, ‘Canböceğim’ gibi tuhaf isimler takardı, acaba bunların da öyle isimleri var mıdır diye merak ettim.

Teğmen, onbaşıya bir kez daha baktı. Daha yirmi yaşında yoktu, gözleri ışık saçıyordu.

Tam yirmi beş gün sonra Kayserili Samet’in ölüm haberi geldi. Bir geçitte, kahpece kurulan bir pusuda öldürmüşlerdi Samet’i. Cebinden iki dal menekşe çıkmış Samet’in. Arkadaşları söylerken duymuşlar, kayalığın dibinde gördüğü menekşeden bir dal koparmak isterken sırtından vurmuşlar Onbaşı Samet’i.”

Eğer gündemde şehitler değil de Fethullah yalanlarıyla hapse atılan askerler varsa son paragraf şöyle de olabilir mesela:

“Teğmen sonra hücresine döndü, tam beş yıldır kaldığı üç metrekarelik odasındaki demir yatağına uzandı. Plastik bardakta yetiştirdiği menekşesini birkaç santim sola aldı. Odaya vuran ışık yer değiştirdikçe gün boyu menekşe de hareket edecekti. Ne zamanki menekşe yatağın kenarına yaslanırsa, o gün de akşam olmuş, tutsaklığından bir gün eksilmiş demekti.”

Baştan yazayım da yalancı vatanseverler hemen küfre girişmesinler. Eğer yazıda şehitleri malzeme yapmışsın diyen olursa, aynen bu sözleri iade ederim. Zaten bu adamların yıllardır yaptığı da bu. Ben onlara ayna tutmak için mecburen bu duruma düşüyorum. Ayrıca bu adamların yaptığını herkes yapabilir onu göstermek istiyorum. Böyle hikayeler uydurmak iyi bir şey mi? Elbette değil, zaten ben onun için ömrüm boyunca hep barışı savundum. En kolayı budur. Çünkü eğer savaşı savunuyorsan, senin de gidip o askerlerin yanında savaşman gerekir. Yoksul halkın çocukları üzerinden savaş çığırtkanlığı yapıp, gencecik insanları ölüme yolladıktan sonra arkalarından şehitlik hikayeleri anlatarak reyting yapmak bana göre alçaklıktır.

Gene de bu işleri yapıp kompradorların savaş oyununa asker sağlamak için hikayeler yazmak isteyen varsa, işte bu şekilde günde beş, on tane yazabilir bunlardan. Çok da iyi para getirir, kitapları falan milyon satar. Bak aç kalmazsın demiyorum, bildiğin zengin olursun. En güzelinden yer, içer, gezer, tozarsın. İmza günlerin dolar taşar, herkes gelir sarılır sana. Duygusal anlar yaşanır. Yolunu keserler sokakta, “Onbaşı Samet’in hikayesini bir kez de sözlü anlat” derler.

Askerliği bilmesek bize yutturacaklar. Bu hikayedeki gibi böyle çiçekten böcekten söz edersen, askerde ‘karı’ derler adama. Ortalıkta cam güzeli hikayeleri anlatırsan adın “.m güzeli”ne çıkar askerde, kimse terbiyesiz falan demesin aynen de böyle olur. Ben hayatım boyunca öğrendiğim küfrün dörtte üçünü askerde öğrendim. Yanlış anlaşılmasın küfür öğrenmiş olmaktan yana hiçbir şikâyetim yok ama böyle romantik hikayeler de uydurmayın lütfen. En sevdiğimiz komutanımız bize ‘yarak kafalı’ diye hitap ederdi. Adamın sevgi sözcüğü buydu, biz de duyunca memnun olurduk.

Eğer Türk milliyetçileri değil de Kürt milliyetçileri tarafında bir satış hedefliyorsanız öyküdeki teğmeni bir PKK komutanı, Samet’i de gerilla yaptığınızda bu hikâye aynen yukarıdaki gibi iş yapar. Şehitlik yutturmacası onlarda da aynen böyle çalışır.

Bu tipte köşe yazarı olmak isteyen arkadaşların ayrıca bir tanıtım faaliyetine gitmesine gerek kalmaz. Duyguları sömürüp halkı kandırmaya yönelik hikâyeleri yayınlamak için can atan onlarca gazete ve televizyon bulunabilir.

II- Yarı Bilimsel Ekol (Tarihten Tombala Yöntemiyle Bilgi Toplama Sistemi)

Buradaki yöntemin adı bilimsel yöntem olsa da aslında yapılan iş tam karşıtıdır. Bilimsel araştırma yaparken önce yöntem belirlenir, sonra veriler toplanır, en sonunda da bu verilerden anlamlı bir sonuç çıkartılabiliyorsa çıkartılır ve iş noktalanır.

Yarı bilimsel takılma yönteminde ise önce sonuç bölümü yazılır. Sonra bu sonuca uygun veriler toplanır ve sıralanır. Örneğin birine ‘hırsız’ demek istediğinizi düşünelim önce hüküm cümlesi yazılır. Hüküm: A.B. dolandırıcı ve hırsızdır.

Sonra bu hükmü destekleyecek şeyleri arar ve bulursunuz. Örneğin ünlü dolandırıcı X.Y. ile bizim A.B. birlikte çay içtiyse al sana iyi bir kanıt. Bilmem kimle düğün sırasında çekilen fotoğraftan, aynı tarihlerde aynı şehirde olmaya kadar aklınıza gelen her türlü abuk sabuk bilgiyi toplayıp kronolojik biçimde alt alta yazar sonra da o müthiş finali yaparsınız: Benim söyleyeceğim bu kadar, karar okurların!

Birine faşist mi diyeceksiniz; Hitler, Wagner dinlerdi, aynı bizim falanca gibi dersin olur biter. Şimdi köşe yazarı olmak isteyenler için bir örnek vereyim:

“Abuzer Gedik 1947’de Artvin’de doğdu. Babası kimliğini gizleyen bir yahudi tüccarıydı ve asıl adı İzak olmasına karşın kasabalı onu Cemalettin diye çağırıyordu. Abuzer ilkokulu okuduktan sonra İstanbul’a taşındı. Okuldaki en iyi arkadaşı Ali’ydi. Ali, 1995’te uyuşturucu çetesi operasyonunda ölü ele geçirilen Mafi kod adlı bir uyuşturucu baronuydu.

Abuzer, 1971 yılında nişanlandı. Nişanlısının amcasının, kuru temizlemecisi PKK adına çalışan eski bir yahudiydi ve Abuzer bir süre sonra tüm gömleklerini buraya getirmeye başladı.

Abuzer 1982 yılında Göztepe’den Şişli’ye taşındı. Şişli’deki ev sahibi ne hikmetse Göztepe’deki gibi yine bir Ermeniydi.

Abuzer yeni taşındığı evdeki üst kat komşusu Halide Hanım ile çok sık görüşmeye başlamış, apartmanda dedikodular alıp yürümüştü. İki yıl sonra Halide Hanım’ın yeğeni aynı evde intihar ettiğinde apartmandaki gizli kameralarda Abuzer Bey de görünüyordu.

Söyleyecek başka da bir şey yok. İşte size AKP’nin yeni belediye başkanı adayı Abuzer Bey’in gerçek portresi.”

İşte size, mahkemeye sunsan “bi sikt.r git çay koy” denebilecek türden uyduruk bilgiler ve bir kaç tane de yalandan dedikoduyla oluşturulmuş Abuzer Bey portresi. Eğer Abuzer Bey bizim partiden aday olursa Abuzer henüz 3 yaşındayken İstiklal Marşının 10 kıtasını ezbere bilirdi gibisinden bilgilerle, aynı Abuzer için çok rahat bir methiye de düzebilirsin. Senin yapman gereken Abuzer’e geçirecek misin, yoksa övgü mü düzeceksin ona karar vermen, gerisi kolay.

III- Ama Ekolü (Adaletli ve Demokratik Görünüp İktidara Yaltaklanma Sistemi)

Bu ekolde asıl amaç iktidara yaranmak ve muhalefete giydirmektir, çünkü para iktidardadır. Ustalık ise ilk bakışta muhalefeti övüyormuş, iktidarı da eleştiriyormuş gibi yapıp, sonuç olarak okuyanda tam tersi bir etki bırakabilmektir.

Önce bu ‘ama’ konusuna girelim. Üniversitede bir kız arkadaşım vardı. Bir gün, “konuşmamız gerekiyor” deyip benim çok iyi bir insan olduğumu, son derece iyi niyetli ve her açıdan da güvenilir biri olduğunu söyledikten sonra ekledi: “Ama ben ayrılmak istiyorum”. Ben mosmor oldum tabii. Arkadaşlar “Ne oldu lan?” diye sorunca “Kız ayrılmak istiyormuş” dedim. “İki saat konuştunuz başka ne dedi?” diye sordular ama söylemedim. Hıyar mıyım, bana “yok şöyle iyisin, böyle güzelsin” dedi diyerek, kendimi salak durumuna düşüreyim. Bu “ama” olayını o zaman çözdüm ben. Eğer bir cümlede ama varsa, ama’dan önceki kısım matematikte sol taraftaki sıfır gibidir, bir halta yaramaz, hiçbir değeri yoktur. Asıl söylenmek istenen, gerçek niyet ama’dan sonraki kısımda saklıdır.

Bir örnek cümle: “Pek çok hatalar yapılmış, öğretmen tercihleri yanlış kullanılmış, hatta bu tecavüz olayında bile yöneticiler bir takım yanlış kararlar vermiş olabilirler ama Ensar Vakfı binlerce öğrenciye burs veren, değerli bir kuruluştur.”

Ama’dan öncesini hemen unutun, ne kaldı geriye: “Ensar Vakfı binlerce öğrenciye burs veren, değerli bir kuruluştur.” İşte yazar bunu demek istemektedir. Bütün o ıkınması sıkınması, işte bu ama’dan sonrasını yumurtlamak içindir.

Şimdi eğer siz de iktidara yalakalık yapmak ama eşe dosta da rezil olmak istemiyorsanız yapacağınız şey budur. Öncelikle sizi adaletli ve demokratik gösterecek, olaylara iki yönlü bakıyormuş gibisinden bir hava doğuracak bölümü uzun uzun yazın. Yazının en az %90’ı böyle geçsin. Bu bölüm sizin kurtarıcınızdır. Birisi laf etti mi hemen orayı gösterir “Tamam öyle dedim ama bak, ondan önce de böyle dedimdi” dersiniz. Gerçek niyetinizi bir iki cümleyle ama’dan sonra yazın ve noktayı atın. İnsanların aklında ama’dan sonrası kalır, sahipler böyle yazıları pek beğenir, iyi bir yalakanın ustalığı da işte burada belli olur. Şimdi iyice pekişmesi için kısa bir örnek vereyim:

“AKP, Ergenekon konusunda çok hatalar yaptı, insanların günahını aldı, Gezi’de birçok kişiyi haksız yere tutukladı, insanlara yalan yanlış suçlar isnat etti ama iğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batıralım, bu eylemleri yapanlar da Fethullahçılara karşı çok net bir tavır sergilemediler.”

Aha işte ortalığı bulandırdın, hiç çaktırmadan attın çamurunu. Sanma ki iktidar sana kızacak, aferinlerin en büyüğünü kapacaksın.

Uyarı: Sitede yer alan yazı, haber, görsel ve diğer tüm içerik kurgudur.

Burak Kaya hakkında
Müzisyen, yazar.

6 Comments

  1. Mükemmel adamsın be Burak abi, her yazına hayranım en güzel şekilde chplisinden akplisine hdplisine giydiren cesur gazetesi sensin ama bu yüzden de para kazanamazsın işte bu memlekette ne yazık ki. Yolunuz açık olsun.

  2. Sn.Yazar,
    Bir arkadaşımın önerisiyle yazınızı okudum.Şimdi naçizane benim size bir sorum var.Altanlar,Cemaller,Çandarlar,Özkökler,gibi zamanında iktidarı gazlayan,methiyeler düzen,yetmez ama evet diyen ama şu an 180 derece dönerek iktidarı yerden yere vuran yanar döner gazeteciler hangi grubu oluşturuyor doğrusu ben çıkartamadım…….

  3. Müthiş bir yazarsınız. Bana hiç güvenmeyin yazınızı bugün okudum ve hala okuyorum, diğer yazılarınızı 🙂 Soner in bugünki yazısı size baya malzeme sağlar. Düne kadar asıp kesen bugün gayet duygusaldı. Çok duygusal oldugu için olaylara üyle baktığı için hep kandırılmışlar 🙂 Kalbi temizler, hiç art niyeti olmayan, başkasının hep iyiliğilini düşünen insanlar 🙂

  4. “Bana hiç Güvenmeyin” yazınızı okudum, düşündüm, ve gerçekler bu kadar yerinde ve esprili bir şekilde anlatmanıza hayran kaldım. Arkadaşlara yolladım, benim ile aynı fikirdeler. Her gün bir yazınızı okuma gibi tiryakilik edindim galiba!! Tebrikler, sizi takip ediyoruz.

  5. ”Bana güvenmeyin’ yazısından sonra sizi takip etmeye başladım. Tebrik ediyorum. Umarım bir gazetede de köşe yazınız olur. Herkese giydirip sadece doğruları söylemek kolay değil.
    Merak ettim de bu yazıdaki 1.örneğe uyan yazar kim sizce? 2. Yılmaz özdil 3. Ahmet hakan sanırım.

  6. Diğer yandaş yalaka yazarları hangi sınıfa soktuğunuzu çok merak ediyorum doğrusu.

Yorumlar kapatıldı.