Üçüncü Köprü

Üçüncü köprü eski iki köprüyü unutturacak türden muazzam bir köprü. Zaten eski köprüler de neymiş öyle, iki ay bekleyeceksin de biri üstüne çıkıp atlasın diye. Ayda iki kişi atlasa yılda yirmi dört kişi ediyor, yani yaptığın yatırıma değecek bir sayı değil. Yıllarca uğraş didin, zor bela iki köprü yap, sonra da bekle ki biri karar versin de üstüne çıkıp atlasın. Hadi Boğaz Köprüsü neyse, ikinci köprünün adını bile anmıyorum, tam bir fiyasko lan, ölmek için bile atlamaya değer bulmuyor kimse FSM’yi. Kalitesizliği düşünebiliyor musun, adam ölmeye karar vermiş, her şeyden vazgeçmiş, her meseleyi aşmış ama gene de intihar etmek için taksi tutup Kavacık’tan Boğaz Köprüsüne gidiyor. Beş dakikada FSM’den atlamak varken, bir saat trafik çekiyor ki adam gibi bir yerden düşsün diye denize.

Ama üçüncü köprü öyle mi? Kabul edelim, bu gerçekten farklı, bu tam bir usta işi. Bu köprünün üzerinde bir şehir komple intihar edebiliyor, sadece insanlar değil, hayvanlar da ölebiliyor mesela. Sen hiç intihar eden bir ağaç gördün mü, işte bu köprüde insanlar ve hayvanlarla birlikte ağaçlar da intihar edebiliyor. Köprü değil de makineli tüfek gibi, önüne geleni paralıyor. Ben Alemdağ’da gözlerimle gördüm, ağaçları kökünden söktü makineler, fırlatıp attı yolun kenarına. Yol derken. Eskiden yol yoktu, patika boyunca yeşeren bin bir türlü hayat vardı o zaman. Asfalta değen lastik sesine benzemez, bisikletle geçerken kuş seslerinden birbirimizi duyamazdık.

Eski köprülerdeki intihar olaylarını topla çarp göreceksin, attığın taş ürküttüğün kurbağaya değmez. Bir kere üçüncü köprüde zihniyet çok farklı: Doğrudan kurbağanın üstüne atıyor bu köprü taşını. Ürkütmeden, korkutmadan hemen oracıkta öldürüyor. Kurbağanın daha sesini bile duymadan, bağırsaklarını görüyorsun toprağa dağılan.

Bir köprü yapılıyor diye aylarca testereler çalışır mı? Biz aylarca uyuyamadık testere sesinden. Geceleri çocukların rüyasına girdi testereler. Çocuklar da uyuyamadı. Testere görünce korkudan altına işeyen çocuklar oldu. Anneleri, korkmasın diye çocukların gözlerini kapattı, kulaklarını tıkadı. Ama durmadı testereler, beş dakika dinlenmedi. Bak öyle filmlerdeki gibi değil, aynı fabrikalardaki gibi ya da mezbaha mı demeliyim. İşte öyle müthiş bir köprü yapıldı İstanbul’un kuzey ormanlarının tam ortasına. Gerdanlık gibi ama takan kişinin boğazını sıkarak öldüren, tuhaf, parlak bir yılanın pullarından. Öyle süslenmiş, ince düşünülmüş, güzel tasarlanmış bir cinayet gibi değil. Ya da silahlı bir adam pazar yerine girmiş de üç kişiyi öldürmüş gibi de değil. Bir şehir dolusu insan, pazar yerinde kurşuna dizilmiş gibi.

Sarı kamyonlar ölüm taşıdı aylarca. Üç şerit, son sürat, tam kapasite ölüm yığdılar hafriyat alanlarına. Kuşların milyonlarca yıldır geçtikleri yol değiştirilir mi? Öyle büyük bir cinayet ki, gizlemek için kuşlara bile unutturmaya kalktılar koca bir ormanı.

Bir insan, bir grup ya da bir mahalle olsa belki yazmaya gerek olmazdı ama bu köprüyü yazmak, hem de ayakta yazmak gerek. Yalan yok diğer köprüler için yapmam ama bu öyle mi, tüm bir şehir intihar ederken yakışır mı öyle ayağa bile kalkmadan. Öyle bir hançer saplandı ki bugün sırtımızdan. Soluğumuz azalmadan, yüzümüzün rengi bile solmadan, tıpkı köküyle birlikte yol kıyısına savurduğumuz ağaçlar gibi, bir çırpıda öleceğiz artık. Köklerimiz havada, rüzgârla birlikte sallanacak. Hem aniden, hem darmadağın. Ölüp gideceğiz, katilimizin adını bir kâğıda yazamadan.

Bazı aklıevveller de yeni köprünün adı Pir Sultan Abdal Köprüsü olsun demiş. Hacı Bektaş Veli Köprüsü de olabilirmiş. Doğru vallahi. Mesela ben eşeğime ‘Pamuk’ diye ad taktım, ertesi gün miyavlamaya başladı. Ağaoğlu’nun ağaçları kesip betonarme projelerine “My Tree” gibi isimler vermesinden mi kopya çektiniz? Sizin adınızı da ‘Devrim’ koysak düzelir misiniz mesela, yoksa böyle mi kalırsınız çok merak ediyorum.

Sizin gibi solcuya da yanıtı Pir Sultan kendisi versin o zaman:

Pir Sultan Abdal’ım can göğe ağmaz,
Hakk’tan emrolmayınca rahmet yağmaz,
Şu elin attığı taş bana değmez,
İlle dostun attığı gül pareler beni.

Uyarı: Sitede yer alan yazı, haber, görsel ve diğer tüm içerik kurgudur.

Burak Kaya hakkında
Müzisyen, yazar.

2 Comments

  1. Bunları kimileri yazar, kimileri paylaşır kimileri likelar. ama akşam istanbul trafiğine çıktğınıza. Abi bu trafik ne. Buna bir çözüm bulamadılar. Bu kamyonlar, tırlar neden yola çıkıyorlar demesini bilirsiniz? Bizim ağacada ihtiyacımız var. Bu gibi insanların hayatını kolaylaştıracak yollara, köprülerede ihtiyacımız var. ama öyle bir yazıyorsunuz ki. Sanki ağaçların sonu gelmiş yada bizim ağaçlardan başka hiç birşeye ihtiyacımız yokmuş gibi. Sizi bilmem ama benim var. Ben istanbul trafiğinde 3 saat geçirmek istemiyorum. ama sorsak bu güne kadar kaç ağaç diktiniz, dikiminde yardımcı oldunuz yada küçük bir katkınız oldu parmaklarınızın sayısını geçmez emin olun. Eğer gerçekten ağaçlardan birşeye ihtiyacınız yoksa gidin ormanda yaşayın. bence kafanız daha rahat olur

  2. şu yoruma bak hizaya gel. yazık be; beyinler nasıl yıkanmış! valla üzülüyorum, hem de çok. bak yasin bey, ben sana kısaca anlatmaya çalışayım. trafikte 3 saat geçiriyorsun ya, bu kafa ile devam ettikçe bu ülke, 1 sene sonra 4, ondan sonraki sene de 5 saat geçireceksin. buna şimdiden kendini alıştır. çünkü sen değil 3, 5 köprü de yapsan bu trafik sıkışacak. sorun sadece boğazı karşıdan karşıya geçmek sanıyorsan maalesef çok yanılıyorsun. ara sokaklar da tıklım tıklım. e-5 de, tem de, bağdat caddesi de. çünkü buralar misal 5 milyona göre düzenlenmiş. şu anda 17 olduk hızla 20’ye gidiyoruz. ve hiç bir alt yapı, sonradan üzerine binen bu yükü kaldıramaz. bugünkerde yapılan resmen planlamacılığın yüz karası. ve evet, ben sana söyleyeyim 10 seneye kadar nefes alamayınca, akciğer kanseri olup doktora gidince esas ihtiyacımızın köprüler değil ağaçlar olduğunu çok acı biçimde anlayacaksın. ama artık iş işten geçmiş olacak…

Yorumlar kapatıldı.