Bazı Borçlar Vardır Ödeyemezsin

Vallahi Koç Grubunu çok takdir ediyorum. Her 10 Kasım’ı bir fırsata çevirip, üzüntülü günlerde bile üç kuruş kazanç için reklam yapmaktan çekinmiyorlar. Öyle iş bilir insanlar. Bir gün uğrayıp soracağım bu Arçelik bayilerine “Nasıl bu 10 Kasımlarda satışlar artıyor mu?” diye. Eğer artıyorsa iyi ama yemin ediyorum ben daha güzel reklam yaparım bunlardan. Amerikan filmlerindeki final sahneleri gibi sırayla ayağa kalkan insanlar, arkada rahatsız edici bir siren sesi. Sanki gönüllü değil de siren baskısıyla kalkıyormuş gibi insanlar ayağa. Böyle dandik reklam mı olur lan? Daha yaratıcı olun, mesela cenaze evlerine göndermek için Koç logolu, Ford Focus şeklinde helvalar yapıp Divan Pastanesi’nin kutularına koyun. Hem reklam hem satış, ikisini bir arada çıkartın.

Koç Grubu ilginç bir grup. Hatırlarsanız dede Vehbi Koç’un birbirinden habersiz olarak, hem CHP’ye hem de DP’ye onlardan tarafmış gibi mektuplar yazdığı ortaya çıkmıştı. İşte bu grubun en büyük bilgi birikimi budur. CHP zamanında CHP’li, Demokrat Parti zamanında DP’li, asker darbe yapınca da hemencik askerci olurlar. 12 Eylül sonrasında Kenan Evren’e yazdığı mektuplara, Vehbi Koç gibi “Yakalanan anarşistlerin ve suçluların davaları uzatılmamalı, cezaları hemen verilmeli” diye başlayıp, “Emrinize Amadeyim” diye bitirirler. 2016 yılında Erdoğan ve başkanlık sistemi ile ilgili tartışmalar hatırlatılınca Rahmi Koç gibi “En iyisi akıllı bir diktatör. İkinci en iyi ise başkanlık sistemi” diye yanıt verirler. Demokrasi zamanı demokrat, darbe zamanı darbeci, direniş zamanında direnişçi olurlar. Diktatörlük zamanında diktatörün emrine amade, demokrasi zamanında yarın kimin iktidar olacağının bilinmediği için hem Atatürkçü, hem cemaatçi, hem AKP’li, hem CHP’li olurlar. İlkeleri yoktur. Mustafa Koç gibi, verdiği röportajda “Ülkedeki önemli isimlerle görüşürüm. Kimseyi ilgilendirmez” diyerek Fethullah Gülen’le en son mayıs ayı içinde görüştüğünü söylerler.

Şimdi isteyen istediği ile görüşür de ‘kimseyi ilgilendirmez’ kısmına katılmak mümkün değil. Beni şu şekilde ilgilendiriyor bu durum. Fethullah denen imam bozuntusu, Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti yıkmak için faaliyet gösteren bir terörist ise sen bir yandan Fethullah’la o kadar yakın ilişkiler kurup diğer yandan da Atatürk falan diye ağlak reklamlar yayınlayınca ben kendimi hıyar yerine konmuş gibi hissediyorum. Bu açıdan beni ilgilendiriyor. Sen bir taraftan Sözcü’ye diğer taraftan Yeni Şafak’a ve de bilumum FETÖ gazetelerine reklam verdiğinde, Gezi direnişini bile tanıtıma dönüştürüp bütün evlerin, bütün kafelerin bütün esnafın yaptığı sıradan bir işi reklama çevirdiğinde ben kendimi aptal yerine konmuş gibi hissediyorum.

Medya satın alması diye bir terim var. Profesyonel hayatta ne anlama geldiğini bilmiyorum ama düz anlam olarak bu işi en iyi Koç Grubunun yaptığını söyleyebilirim. Medyadaki kalemleri reklamlarla satın alma işini Koç Grubu kadar kimse beceremez. Öyle bir satın almadır ki bu Koç Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç ölünce Yılmaz Özdil Mustafa Kemal’le Mustafa Koç arasında bir bağ kurarak “İki Mustafa” diye yazılar yazmaya cesaret eder ama Koç Grubunun AKP’ye verdiği destekten bahsetmeye kimsenin yüreği yetmez.

Bir de bunların böyle orta gelirli bir aileymiş gibi havaları, uydurma hikayeleri vardır. Dede Koç, Ford Taunus’la gezermiş de torun Mustafa Koç’un yurt dışında okumaya parası yokmuş gibi laflar döner ortalıkta. Mustafa Koç öldüğünde ‘Mustafa Koç’un Bilinmeyen Yönleri’ diye Koç Holding’in kurumsal dergisinden alınmış bir yazı yayımlandı gazetelerde. Harfine dokunmadan alıntılıyorum: “Yurt dışında tahsil için maddi desteğe ihtiyaç duyan Mustafa Koç’a, dedesi Vehbi Koç yardım etti. Üniversite eğitimini tamamlayıp Türkiye’ye dönen Mustafa Koç, Tofaş’ta satış elemanı olarak İnan Kıraç’la çalışmaya başladı.” Yani edebimi bozmadan “Hadi oradan” demekle yetineyim. İsviçre’de okuyacakmış ama parası yokmuş da dedesi yardım etmiş. Biz salak mıyız lan? Hıyar mıyız oğlum biz? Bunun yalan olduğunu anlamayacak kadar gerzek mi görünüyoruz acaba? Tofaş’ta satış elemanıymış. Bir de amirine sormak lazım. Askerde bizim birlikte bir generalin oğlu vardı. Adamın bir tek adı Er’di lan. Komutan gibi çay ayağına gidiyor, spora çıkmıyor, istediğinde basıp evine gidiyordu. Birliğe 10 km. uzaktaki kebapçıdan iskender getirtilebildiğini ben ilk ondan öğrendim. Ama generale sorsan benim oğlum er olarak falanca yerde askerlik yaptı diye anlatıyordur tabii.

Neyse biz bu yalanları bırakıp konumuza dönelim. Koç Grubunun birinci ilkesi tepede kim varsa ona yamanmaktır. İkinci ilke ise devletin sırtından para kazanmaktır. Zamanında devletten çektiği krediler ve devlete sattığı pahalı ürünlerle büyüyen Koç’un devletle ilişkileri her iktidar döneminde iyi olmuştur. Şimdi AKP ile Koç Grubunun arası iyi mi değil mi buna bir de rakamlarla bakalım. Holding’in aktif toplamı 2002’de 681 milyon liradan 2015 yıl sonu itibariyle 73.4 milyar liraya çıkarken, net kâr da 36.3 milyon liradan 2.2 milyara ulaşmış. AKP döneminde şirket 10 kattan fazla büyürken kârı daha da fazla artmış. Şirket değeriyse 3 milyar TL’nin altında iken bugün 30 milyar TL’nin üstünde. Yani Koç Grubunun tüm tarihi boyunca en hızla büyüdüğü dönem AKP dönemi. Peki bunu nasıl başarmış Koç Holding, daha fazla üreterek mi? Hayır, tam tersine Demirdöküm, İzocam, Döktaş gibi işletmeleri elden çıkartıp Türk halkının vergileriyle kurulan Tüpraş’ı neredeyse bedava fiyatına devletten satın alarak yapmış. Tüm kaynaklarını enerji sektörüne çeviren Koç Grubunun Türkiye’nin en büyük 10 firma içinde 5 tane firması var. Bir numara Tüpraş. Arkasından gelen Ford, Tofaş, Aygaz ve Arçelik’in toplamları bile bir Tüpraş etmiyor. Tüpraş, Koç’un kendi yarattığı bir firma değil, Koçlar 2006’da 4 milyar dolara Tüpraş’ın çoğunluk hissesini almışlardı. Tüpraş o zaman da Türkiye’nin açık ara en büyük firmasıydı ve kar ediyordu. 2012’nin net kârı 1,2 milyar TL. Koç’un en büyük başarısı işte bu. Türk halkının vergileriyle kurulmuş bir firmayı üç kuruş paraya ve ancak birkaç yıllık net kârı kadar bir tutara satın alabilmesi.

Tüpraş Koç Grubunun eline geçtikten sonra vergi ödeme konusunda cimrileşti. 2010 yılında 650 milyon TL vergi cezası kesildi. Sonraki yıllarda da milyonlarca liralık cezalar ödediler. Koç’un Tüpraş’taki ikinci büyük başarısı da budur. Halkın vergileriyle kurulan Tüpraş’ı değerinin çok altına alıp, bir de vergilerini eksik ödeyerek halka ait olması gereken tutarları kendi cebine akıtması.

Koç Grubu içinde dünya markası olacak bir üretim yok. Ford, Fiat zaten yabancı, Aygaz’la ithal LPG ve tüpgaz, Arçelik’le de orta kalitede beyaz eşyalar satan Koç’un bence tarihindeki en büyük başarısı Tüpraş’ı devletten çok ucuza kapatıp, vergilerini de kısarak kârını artırmaları. Dede Vehbi Koç’un savaş döneminde karaborsa, devlete pahalıya satış yapma gibi konularda uzman olduğu gibi torunlar da devletle iş yapma konusunda uzmanlaşmışlardır. İşte bu uzmanlıkla Koç grubu AKP ve Erdoğan’ın desteği ile 2003 yılından sonra bir yıldız gibi parladı. Ama Mustafa Koç’un Instagram’da sadece Atatürk büstü yanında çekilmiş fotoğraflarını görebilirdiniz. Fethullah Gülen Hoca Efendi ile veya Cumhurbaşkanı Erdoğan ile sık sık yaptığı görüşmeler Instagram’a hiç yüklenmiyor çünkü.

Gazeteler Tüpraş ve enerji yatırımlarının yol açtığı çevre felaketlerini, Sapanca’nın kurutulmasını, Körfez’in zehirle kaplanmasını fazla yazamıyor, çünkü reklam gelirleri kısılabilir. Gazeteler de ne yapıyor, Mustafa Koç’un akdeniz foku Badem’le yaşadığı aşkı yazıyor. Petrol rafinerisi sahibi ama aynı zamanda çevreci.

Mustafa Koç ölünce Gezi Parkının yanındaki Divan Otel konusu yeniden gündeme gelmişti. Meğerse Mustafa Koç “Açın kapıları” demişmiş. Ali Koç Fenerbahçe başkanlığı ile ilgilenirken bu söz ona aitti, abisi ölünce ona devroldu. Bu söz imaj düzeltme kartı gibi, ailede kime lazımsa o alabiliyor. Yaralı insanların yüzüne kapıyı kapatmamak bir kahramanlık mıdır? Kapıyı kapatmak bir insanlık suçudur. Elbette Koç da bu insanlık suçunu işlememiştir ama bundan ötesi de yok. Oradaki tüm otellere girdikleri gibi direnişçiler Divan Otel’e de girdi ve birkaç işletmeyle esnaf dışında kimse de kapısını kapatmadı. Divan Otel parka yakın olduğu için daha çok sayıda direnişçiye ev sahipliği yaptı. Eğer Koç kapısını kapatsaydı rezil olurdu, insan içine bile çıkamazdı ama Geziciler için hiçbir şey fark etmezdi. Çünkü oradaki Gezi Oteli’nin de çevredeki evlerin de kapıları açıktı. Cihangir’de neredeyse her apartmanın kapıları açıktı. Hiçbiri de Mustafa Koç gibi üç ay sonra, “Orada teyzeler amcalar vardı, biz devleti ve istikrarı bozacak bir hareketin içinde asla olmayız” gibi bir geri vites yapmadı. Gerçek şu ki 2013 yılında yapılan FETÖ’nün Türkçe Olimpiyatlarının sponsoru olan Koç grubu bir yandan Fethullah’ı bir yandan Erdoğan’ı bir yandan da halkı idare etmek konusunda son derece başarılı bir politika izledi, direnişi ise hiçbir zaman sahiplenmedi. Mustafa Kemal Atatürk, Gezi Direnişi gibi konular bu grup için ne yazık ki sadece reklam fırsatı oldu.

Bazıları ölümünden bir gün önce özel uçakla ve kardeşi Ali Koç’la birlikte Ankara’ya gelip Ak Saray’da Erdoğan ile sıradan bir sohbet yapıldığını düşünebilir. Ben öyle düşünmüyorum. Rusya’nın, IŞİD petrollerinin Erdoğan tarafından yönlendirilerek Batman Tüpraş’ta işlendiği iddiası iktidardakilere sorulunca Bilal Erdoğan çok haklı bir söz söylemişti: “Bunu Koç Grubuna sorun”. Ama bizim gazeteler ne yazık ki bunu Koç’a soramadılar.

Şimdi senin ne zorun var Koç Grubuyla diyenler olabilir. Yanılmıyorsam 2014 yılının sonlarıydı, İstanbul’da oturduğum evin birkaç kilometre ötesinde Divan Pastanesi’nin imalathanesindeki işçiler sendikaya üye oldukları gerekçesiyle işten çıkartılmışlardı. Her sabah çıktığımda fabrikanın kenarına kurdukları çadırda işe geri dönmek için direniyorlardı. Önlerinden geçip giderken gözüm hep arkada kalırdı. Günler geçti, çadırlar yıprandı, direnenlerin yüzündeki inanç azalmaya başladı. Aylar geçti ama Koç Grubu bu emekçileri işlerine geri almadı. Gözlerimizin önünde umutlar tükendi, her gün birer birer azaldı işçiler.

Koç Grubuna da aynı kendi sözleriyle sesleniyorum: “Bazı borçlar vardır ödeyemezsin.” Bazı fotoğraflar vardır, onları bu tür yalancı reklamlarla, satın alınmış gazetecilerle, Atatürk’le, Gezi hikâyeleriyle falan örtemezsin. Ben gördüğümü bilirim. Ne zaman Koç Grubuna ait bir reklam görsem kış ayında çoluk çocuk sokaklarda bekleyen işçilerin görüntüsü gözümün önüne gelir.

Bazı fotoğraflar vardır, istesen de belleğinden silemezsin.

Uyarı: Sitede yer alan yazı, haber, görsel ve diğer tüm içerik kurgudur.

Burak Kaya hakkında
Müzisyen, yazar.

3 Comments

  1. Analiz icin cok tesekkurler Burak Bey. Koc’la ilgili karisik duygular icerisindeydim, yazinizdan cok sey ogrendim ve kafamda cok sey netlesti. Ellerinize, cesaretinize, yureginize saglik!

  2. Merakla başladım yazınızı okumaya ama biraz hayal kırıklığına uğradım!
    Ben Koç’un avukatı değilim tabi ama bu filmlerde sonuna konan Koç yazısı dışında reklam bu filmin neresinde? Ya da geçen senelerdeki filmlerde neresinde? Olmasaydın olmazdık cümlesinin Arçelikle ne ilgisi var?
    Koç grubu “her zaman” Atatürk’ün izinde olanların yanında olduğunu hissettirmiştir.
    Ayrıca diğer taraftan bakınca, elbette ki bu filmi yaptıysa ismini reklamlayacak ve bunun sonucunda işleri artıyorsa da artacak. Bizi bu konu neden bu kadar rahatsız etti ya da etmeli onu da anlamadım.
    Koç sadece Türkiye değil bir dünya markası olmayı başarmış nadir Türk firmaları içinde. Böyle bir firmanın elbette ki heryere yakın olması normal. Ticarette adam seçmece olur mu? Yazar olduğunuz yazıyor, yazdığınız kitapları sadece belli bir kesime mi sattırıyorsunuz? Ya da ben mimar olarak sadece fikrim doğrultusundaki insanlarla mı iş yapmalıyım? Akp belediyesi bana Kuran kursu binası çiz dediğinde çizmemeli miyim?
    Elbette ki “Özgürlük” ve Eşitlik” ilkeleri içinde Anarşist düşünceye saygım var. Her konu tartışılabilir ve bu konu tartışmak için güzel bir konu. Ama yazdıklarınız doğrulardan uzaklaşıp yaralı birinin iftiralarına benzemiş, affınıza sığınarak…

  3. Yav he he. Tipik tembellestirilmis oturduğu yerden sağa sola eleştiri yagdiran, icraata gelince de ben anlamam kardeşim deyip ortadan kaybolan zihniyetin açığa vurumudur bu yazı. Oturup eleştirelim oturup kinayalim da adam çıksa dese sana sen ne yaptın bu ülke için kaç kelime kaç satırlık bir cevap verebilirsin yazar bey ! İster kabul et ister etme türkiye ekonomisine yoktan bir sermayeyle başlayıp devasa bir şirkete donustebilmis bir zeka örneğinin sonucu olarak hizmet vermiş istihdam sağlamış yetenekli ve bir okadar da başarılı bir aileden bahsediyorsun. Bence eleştirinin 10 da biri kadar örnek almayı hatta acaba bu adamlar nasıl başarıyı elde etmiş deyip araştırmayı yapsan belki seninde bu ülkeye ailene çevrene ve kendine bir faydan olurdu. Ama yok ya boşver sen başarıyı kıskançlık guruhuyla ele alıp bende yoksa onda da olmasın ya da keşke olmasaydı ya da olmamalı bence bakışıyla ele almayı kendi küçük dünyanda kendini mutlu etmeyi öldüğünde ise varlığını hatırlayıp hatirlanmicagi belli olmayan bir insan olmayı da tercih edebilirsin elbette.

Yorumlar kapatıldı.