Millet Kıraathanelerinde Karı Olacak mı?

Evet, maalesef benim sorum bu şekilde: Millet Kıraathanelerinde Karı Olacak mı? Yani benim sorum demek de doğru değil, milletimizin merak ettiği konu aslında bu. Onun için lafı dolandırmadan, doğrudan sormak istiyorum. Yoksa sosyalleşme, karşı cinsle iletişim falan gibi lafları ben de biliyorum. Ancak bunlar bizim memleketimizin gerçeklerine uymuyor ne yazık ki. Yani aynı hissiyatı vermiyor bu terimler. Bizim kıraathanelerimizle frenk kökenli kafelerin ana farkı budur: Bizimkisinde karı olmaz.

Zaten bizim kıraathanelerde dandik futbol gazeteleriyle at yarışı sayfaları dışında bir şey de kıraat edilmez. Adı kıraathane, kimse bir şey okumaz. Kıraathanelerimizde erkekler yaşar. Yaşar demek de doğru değil. Yani sigara, nemli masa örtüsü ve erkek soluğundan oluşan bir kokuda geçirdiğin zaman için yaşadım diyemezsin. Mala bağlamış gibi öyle sabit şekilde bakar insanlar birbirine, sırayla küfreder, okey oynar, sonra evlerine giderler. Bir kahveci kalır o günden geriye, bir de koca bir günün ardından duvarlara sinmiş erkek kokusu.

Bugün durakta iki kişi konuşuyordu. Biri “Acaba millet kıraathanelerinde nasıl bir kek olacak? Havuçlu ya da limonlu severim ben” deyince lafa karışmamak için zor tuttum kendimi. Sen burayı Starbucks mı sandın. Burada 80 milyon insandan bahsediyoruz, adam senin keyfine göre havuçlu, limonlu kek mi yapsın. Şekeri una katıp fırına verecekler. 80 milyon kişi de millet kıraathanesinin önünde alt alta, üst üste kuyruk olup kekini alacak. Beleş keke herkes saldıracağından kek ufalanacak, kavga çıkacak, komşu komşuya kafa atacak. Sonra insanlar, ele geçirdiği kekleri ağızlarını buruşturarak yiyecekler, çünkü kekin tadı muhtemelen bir halta benzemeyecek. Millet Kıraathanesi Projesi özetle bu. Devletin işi gücü yok da sana garson tutup “Ne arzu etmiştiniz?” diye soracak hali yok. Her gün kalabalığın içinde cansiparane savaşıp avucuna sığdırdığın kadar keki evine götüreceksin.

Benim komşu, geçen gün “Bizim nüfus kalabalık her gün bir teker kek alsak ancak yeter” dedi bana. “Dünya üzerinde sana her gün, bir teker kek yapacak bir devlet var mı, devletler bunun için mi kuruluyor, sen niye aşırı beklentiye giriyorsun?” dedim, bozuldu. Yani devlet bir proje açıkladı diye hemen ertesi gün devletten limonlu, havuçlu birer teker kek beklemek biraz insafsızlık değil mi? Hadi senin altı kişilik ailene bir teker kek verdiler diyelim. Yirmi, otuz kişilik aileler var bu memlekette. Kamyon tekeri büyüklüğünde kek versen, o ailede kişi başına bir dilim kek düşmez.

Neyse biz ana meselemize dönelim. Bakın milletimiz abazalıktan acillerde kız görmeye gidiyor. Başbakan böyle dedi, ben onun yalancısıyım. Kendisi “Vatandaşımız acil servislere tedavi olmaya değil, kız bakmaya gidiyor” dediydi. Yani nasıl bir açlık var memlekette siz düşünün. Okulda yok, sokakta yok, kıraathanede yok. Vatandaş da ne yapsın hastaneye gidiyor kız görmeye. Yani bir ülkede devletle vatandaş arasındaki beklentiler ancak bu kadar uyumsuz olabilir. Vatandaşın beklentisi başka. Ama siyasetçilerin tartıştığı ana mesele kekin beleş olup olmayacağı. Sen millet kıraathaneleri projenle iyi bir damar yakalamışsın, seçimin kaderini değiştirecek ana konuyu tartışmak yerine bedava kekle, simitle milleti oyalıyorsun. Başlıktaki soruyu buradan tüm siyasetçilere açıkça soruyorum, lütfen projelerini gözden geçirip yanıtlasınlar.

Beyler, dünya görüşünüz ve ahlak anlayışınızın ışığında yetiştirdiğiniz kuşaklar ne yazık ki aç. Kekle doyurulabilecek bir açlık da değil üstelik.

Uyarı: Sitede yer alan yazı, haber, görsel ve diğer tüm içerik kurgudur.

Burak Kaya hakkında
Müzisyen, yazar.