
AKP iktidara geldiğinde halkımıza birçok vaatlerde bulunmuştu. Bunlardan birisi de gerçekten herkesin yürekten katıldığı ve arzuladığı bir konuydu. Komşularımızla sıfır sorun. Gerçi AKP iktidara geldiğinde bir ya da iki komşumuz dışında diğer komşularımızla herhangi bir sorunumuz yoktu. Ama iktidarın, önemli sorunlar olmasa da bu bir, iki komşumuzla da sorunlarımızı çözerek ülkemizi ve bölgemizi bir barış havzasına dönüştürme vaadi azımsanacak, halkımızın mutluluğunu katlamayacak bir vaat değildi. Bu amaçlarını bir an önce hayata geçirmek için hükümetimiz kolları sıvadı.
Önce, hangi komşularımızla canciğer kuzu sarmasıyız bu husus belirlendi. Başta doğu komşumuz İran olmak üzere sırayla Irak, Suriye, İsrail, Mısır ve Rusya ile hem siyasi hem de ticari ilişkilerimiz fevkalade yolunda gidiyordu. Hatta bu komşularımızdan bazılarının en üst düzey yöneticileri ile bizim en üst düzey yöneticilerimiz tatil planlarını bile birlikte yapıp, güzel ülkemizin müstesna tatil beldelerinde beraberce tatil yapıyorlardı. Karşılıklı vizeler kaldırılıyor, ülkemize bu ülkelerden adeta turist akıyordu. Bizim turistlerimiz de öncelikle bu ülkeleri gezmeyi, tanımayı tercih ediyordu. Müteahhitlerimiz bu ülkelerde çok büyük taahhütler üsleniyor, yatırımcı firmalarımız bu ülkelerin değişik bölgelerinde önemli yatırımlar yapıyordu.
AKP hükümeti önce İran’la ilişkileri daha da geliştirmeğe karar verdi. Ambargo altında kıvranan İran’ın petrolünü kaçak yollardan başka ülkelere satmak için kolları sıvadı. İran’ın petrol paralarını derleyip, toplayıp ülkesine transfer etmek için ünlü bir Türk şarkıcıyla evli, genç iş adamı Reza Zarrab çıktı ortaya. İşlerini kolaylaştıracak tüm yetkilileri hediyelere, ayakkabı kutularına, çikolata kutularına, cepleri dolarlarla tıka basa dolu yeni takım elbiselere boğdu. İran bu işten çok büyük zararlar ettiğini fark edince sayın yetkililerimizden bunun önüne geçilmesini istedi. Ancak, büyük servetler edinen ve buradaki potansiyeli sonuna kadar kullanmayı kafasına koymuş olan üst düzey yetkililerimiz buna yanaşmayınca İran’la papaz olduk.
İsrail’in dostluğunu, iyi komşuluğunu, küçücük nüfusuna karşın ülkemize her yıl gönderdiği turist sayısıyla kazandırdığı dolarları yetersiz bulan AKP iktidarı bir kere daha kolları sıvadı. Filistinli din kardeşlerimize yaptığı gıda yardımlarını, İsrail’in defalarca uyarılarına karşın, gemilerle silah yardımına dönüştürünce İsrail Ak denizde gemimizin önünü kesip, karşı koyan militanları öldürdü. Böylece İsrail’le de sorunumuzu, ilişkimizi sıfırlamış olduk. Çünkü İsrail’le bir ilişkimiz kalmadı.
Saddam dönemi de dahil AKP iktidara gelinceye kadar Irak ile, önemli hiçbir sorunumuz olmamıştı. Amerika Irak’ı parçalamağa karar verince bizimkiler ganimet peşine düştüler. Bir şey elde edemeyince, Irak yönetimini Şii olduğu için devirmenin yollarını aramağa başladılar. Yönetimin düşman ilan ettiği ve idama mahkum ettiği, ülkesinden gizlice kaçan, Sünni muhalefet lider’ini Tayip Erdoğan’ın direktifleriyle, yetkililerimiz İstanbul’da kıralar gibi ağırladılar, koruyup kolladılar. Irak iadesini istedi, vermedik. Bu olaylardan sonra Irakla da siyasi ilişkilerimiz sıfırladı.
Sırada dostumuz, biricik kardeşimiz Esat vardı. Esat ve ülkesiyle ilişkilerimiz o kadar mükemmeldi ki çevremizdeki ülkeler hayranlıkla, kıskançlıkla izlemekteydiler. Vizeler kalkmış, ticaret hacmi birkaç katına yükselmiş, iş adamlarımız büyük, büyük ihaleler almış, Türkiyeli yatırımcılar yaptıkları yatırımlarla Suriye’nin çeşitli kentlerinde çok önemli ölçüde istihdam yaratmış, ihracatçılarımız Türkiye’de üretilen her şeyi sorunsuz bir şekilde Suriye’ye satma olanağına kavuşmuş, başta o günkü başbakanımız olmak üzere herkes mutluluktan uçar hale gelmişti. Başkan Esat’la sayın başbakanımız kanka olmuş, hafta sonlarını bile ya Türkiye’de lüks tatil beldelerinde ya da Esat’ın saraylarında ailecek birlikte geçiriyorlardı. İki ülkenin liderlerinin eşleri her buluşmalarında birbirlerine eşi, menendi görülmemiş hediyeler veriyorlardı. Her iki ülkenin halkları bu samimi ilişkilere ve ortama bakıp, bakıp sevinçten ve keyiften gururlanıp Arap çiftetellisi oynamaktan kendilerini alamıyorlardı. Kuzey Afrika’da Arap Baharı rüzgarları bütün şiddetiyle eserken bir gün Suriye’yle ilişkilerimizin bozulabileceği hiçbir yetkilinin aklının ucundan bile geçmiyordu. Kimse Suriye ile ilişkilerimizi bozamazdı.
Sayın başbakanımızın ABD’li yetkililerle yaptığı bir görüşmenin sonunda her şey altüst oluverdi. Birkaç gün içinde Esat’a sert uyarılar gönderilmeye başlandı. Suriye rejiminin diktatörlük olduğu, derhal demokrasiye geçilmesi gerektiği vurgulanmaya başlandı. Bir günde can dostumuz Esat, bir numaralı hasım ESED’e dönüştü. Suriye’deki muhalif guruplar gizli açık desteklenerek isyanlar başlatıldı. Esat’a karşı, başta ABD’nin ve batının açık desteğiyle başlatılan iç savaşa ülkemiz yetkilileri silah dahil, akla gelebilecek olan her türlü yardımı en öncelikli görevi bildi. Sonuçta bugün ki durum çıktı ortaya. Bir başka deyişle bir can dostumuz daha parçalandı. Ayrıca ortaya çıkan her bir parça da bir büyük düşmanımız oldu.
Çevremizde dostumuz sayabileceğimiz, daha doğrusu ilişkilerimizin sorunsuz olduğunu söyleyebileceğimiz tek komşumuz Rusya kalmıştı. Her yıl giderek artan sayıda Rus turist ağırlıyordu güneydeki lüks otellerimiz. İstanbul esnafının yüzünü, günübirlik alışverişçi Ruslar güldürüyordu. Meyve, sebze ihracatımızda en büyük pay Rusya’nındı. İş adamlarımız, Suriye’de olduğu gibi Rusya’da da büyük ihaleler alıyor, büyük yatırımlara imza koyuyordu. Bu iş yerlerinde önemli sayıda Türk işçi çalışıyordu. Özellikle güney sahillerimizde Rus yerleşim bölgeleri oluşuyor, hatta pek çok Rus gelinimiz olmasından dolayı akrabalık bağlarımız güçleniyordu. Ama hayır! Anlı şanlı sayın büyük yöneticilerimiz bir kez kafaya koymuşlardı komşularımızla sıfır sorun(suz)u. Gereğini yerine getirmeden huzur bulmaları mümkün olamazdı.
IŞİD’e karşı koalisyon ortağımız da olan Rusya, Suriye’deki operasyonları sırasında hiç de kasıt içermeyen nedenlerle birkaç kez, birkaç saniye ve birkaç km.den fazla olmamak üzere hava sahamızı ihlal etti. Sayın cumhurbaşkanımız, Rus uçağın ihlali tekrarlaması durumunda, derhal düşürülmesini emir buyurdular. Bir dünya liderinin ülkesinin hava sahasını ihlal etmek, velev ki bu Rusya bile olsa, ne demekmiş bütün dünya bunu görmeli, anlamalı ve adımını buna göre atmalıydı. Batıdaki komşumuzun Ege’de hava sahamızı her gün ihlal etmesinin bir önemi harbiyesi yoktu tabii. Çünkü onların arkasında AB vardı. İstesek gerçi, onlarında ağzının payını da verirdik vermesine de… Başkomutandan vur emrini alan Genelkurmayımız Hava sahamıza birkaç saniyeliğine giren Rus savaş uçağını, tam da sınırımızı terk ederken vurup düşürdü. Suriye’deki Türkmen soydaşlarımız da, paraşütle atlayan pilotları kurşun yağmuruna tuttular. Pilotlardan birisini havada keklik gibi avlayıp, delik deşik ederek büyük bir kahramanlık destanı yazmayı başardılar. Ardından da, ikinci pilotu ıskalamış olmanın utancı ile suskunluğa gömüldüler. Bu olay vesilesiyle Sayın Cumhurbaşkanımız da dünya aleme, ne kadar büyük, ne kadar güçlü bir devlet olduğumuzu bir kere daha kanıtlamış oldu.
Bu olay sonrasında Rusya Devlet Başkanı Putin’den hiç beklemedikleri, çok sert karşılık alınca Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere yetkililerimiz ne kadar kıvırtsalar, ne kadar alttan alsalar da Rusya’nın, ülkemizi düşman ilan etmesine ve buna bağlı yaptırımlarına engel olamadılar. Rusların uçağını düşürerek, ülkemizin ne büyük kazanımlar elde ettiğini burada anlatmam gereksiz.
Böylece son komşumuzla da sorunsuz bir ilişkiyi başlatmış olduk. Artık bütün komşularımızla sorunsuz olan bir ilişki içinde, mutlu biçimde yaşıyoruz evelallah. Pardon, özür diliyorum. Bir tane kaldı. Kuzey Irak Kürt Bölgesi Yönetimi, yani Barzani. Allah onun dostluğunu başımızdan eksik etmesin inşallah.
Yorumlar
İlk yorum yapan olun