
Bu türden kavga durumlarında ilk önce tarafların sayılarına bakılır. Genel kural olarak, çok olan taraf az olanı döver. Bunun istisnaları olabilir, canından bezmiş bir grup, kendisinden kalabalık bir grubu alt edebilir mesela ancak biz genele bakarak kalabalık olanın diğerini sopalayacağını söyleyebiliriz. Şimdi bu iç savaş, büyük kavga gibi laflar gündeme gelince ben de eski bilgilerimden hareketle hemen tarafların sayılarına baktım tabii. İnsanlar iktidarın siz/biz ayrımına uygun olarak ikiye ayrılırsa hangi tarafta kaç kişi olur diye bir akıl yürüttüm.
Şimdi size çok salakça gelebilir ama kavga olayı aynen böyledir. Televizyonlarda konuşan profesörler falan bilmez bu işleri. Çünkü iş bu noktaya vardığında artık stratejiye, teoriye falan bakılmaz, bu noktada artık rakamlar konuşur. Sadede gelelim: Ben rakamlara bakınca taraflar açısından geçen yılki 6 Haziran seçimlerine yakın bir dağılım olacağını düşünüyorum. Hatırlayın muhalefet iki eliyle bir çükünü doğrultamayınca, ikinci seçimde AKP’nin oyları arttıydı. Ancak sonrasında AKP işleri daha da berbat etti. Onun için önce muhalefet, sonra da iktidarın başarısızlığına bakarak, bugünkü durumun üç aşağı beş yukarı 6 Haziran’a yakın olacağını düşünüyorum. Taraflara gelince, iş bir noktaya gelince kıldır, tüydür diyenlere kimse bakmaz, HDP ile CHP bir araya gelir diye hesaplıyorum. MHP örgütünün Akşener’e verdiği destek düşünülürse, Bahçeli’nin bugünkü tavrının MHP’ye örnek olamayacağını görebiliriz yani bir iç çatışma durumunda MHP tabanının AKP’ye vereceği destek sınırlı kalacaktır. En iyi ihtimalle MHP tabanının % 25’i AKP’ye giderse, % 25’i demokratik cepheye gider, % 50’si de çekimser kalır diyebiliriz. Saadet Partisinin en az yarısı ve bağımsızlar da demokratik cepheye katılır desek, LDP, Anadolu Partisi, Vatan Partisi, Komünist Parti, Demokratik Sol Parti, Doğru Yol Partisi gibi partiler, liderleri ne derse desin tümüyle AKP karşıtı cepheye katılacaktır.
Şimdi 6 Haziran 2015 seçim sonuçları üzerinden bu varsayımlarımızı aşağıdaki gibi toplayalım:
AKP + Dörtte Bir MHP = 18.867.411 + 1.880.001 = 20.747.412
CHP + HDP + Dörtte Bir MHP + Yarım Saadet + Bağımsızlar + Diğerleri = 11.518.139 + 6.058.489 + 1.880.001 + 474.589 + 488.226 + 420.088 = 20.839.532
Oha, bizim sayımız daha çok lan! Oğlum bizim tarafta bir de sürekli iteklenmekten canından bezmiş bir topluluk var ki, bu grup aradaki güç farkını daha da artırıyor.
Evet beyler hesap ortada, bu kavgada siz kaybedersiniz. Yani silahlanalım, idam getirelim, bu kadar ölüm yetmedi az daha adam öldürelim derseniz çok ciddi söylüyorum bu işten çok ama çok zararlı çıkarsınız. Baskıyla sindirmeye çalıştığınız halk sizi devirir. Hiç mi matematiğiniz yok oğlum sizin, hiç mi hesap bilmiyorsunuz lan? Bu işler üç beş tane trolle, ihale alan firmaların işçisiyle, yandaşlarla, besleme gazetecilerin desteğiyle, hafriyat kamyoncusuyla falan olmaz. Halk diyorum bak, denizde dalga gibi bir şey lan. Hafifçe kıçına vursa yüz metre ötede bulursun oğlum mayonu. Biri biter öbürü gelir, karşısında falan duramazsın. Ne sayınız ne yüreğiniz yeter, boyunuzdan büyük işlere kalkışmayın. Eğer zulme devam ederseniz Cumhuriyet Gazetesi büyük bir direnişin fitili olacak. Diyarbakır’la Edirne, İzmir’le Van birleşecek. Halk örgütlenecek, bir kişiye dokunduğunuzda bin kişi bulacaksınız karşınızda. Bakın ben ömrüm boyunca barışı savundum, ayrımcılığa karşı çıktım, gene de karşıyım. Bir iç savaşın ne anlama geldiğini bilmeyecek kadar salak değilim. Ama siz salaksınız ki sürekli bir çatışma ortamı yaratmaya çalışıyorsunuz lan. Hep bir savaş ortamına sürüklüyorsunuz toplumu. Bugüne kadar barış yazdık anlamadınız, bugün sizin anlayacağınız dilden yazıyorum.
İki söz de CHP ve HDP örgütlerine söylemek isterim. Allah aşkına Altan Tan, Mustafa Balbay, Tuba Hezer, Gamze İlgezdi falan gibileri temizleyin artık aranızdan. Ortak bir direnişi engelleyen bu tipteki kişileri aranızdan atın. Bu yol zorlu bir yol, şeriatçı, şantiyeci, rantiyeci, işbirlikçi, ispiyoncular ile böyle bir yola çıkılmaz. Suya sabuna dokunmayan liderleri de önünüzden çekin lütfen. Gerekiyorsa milletvekilliğinden istifa edin lan. Millet gidince vekilliği ne işinize yarayacak ki?
Bakın Ayşegül Terzi’ye. Ağlayarak da olsa nasıl direniyor oğlum. Tek başına ülkenin adalet sistemini itin götüne sokup çıkarttı lan kadın, ne bok yiyeceğini şaşırdı yargıçlar. Bir içeri sokup bir çıkartıyorlar saldırganı. Adam yalama oldu lan kadının elinde, canı isteyince sokuyor herifi içeri. Zaten psikolojisi bozukmuş, iyice şamar oğlanına döndü adam. Çünkü Ayşegül hemşire peşini bırakmıyor, çünkü susmuyor, çünkü geri adım atmıyor. Tek başına, yalama bir hukukun nasıl paçavra edilebileceğini gösteriyor hepimize Ayşegül hemşire. İşte direnmek böyle olur. Dişle tırnakla direnmek budur işte. Ağlayarak, sinir krizi geçirerek, bağırarak. Böyle olur işte attığı tekmeyi adamın burnundan fitil fitil getirmek. Bugün yobazlar, sadece Ayşegül hemşire yüzünden başka bir mini etekli kadına daha bulaşmaya cesaret edemiyor.
Gandi’ymiş. Lan oğlum Gandi dediğin adam direnişçinin hası lan. Senin iktidara teslim etmediğin bir donun kalmış kıçında, halen bilmem neyin sigortasıyız diye ortalarda dolanıyorsun. Kemal Efendi, bu dalga seni de götürür. Gandi her şekilde şiddeti reddeden birisi ama zorbalığa da senin gibi boyun eğmiyor. Hatta “Korkaklık ile şiddet arasında bir seçim yapmak gerekirse şiddeti öğütlerdim” diyecek kadar da güçlü bir adam. Sen korkaklık, çekingenlik, boş laf dışında bir şey üretemiyorsun, karakterin direnmeye müsait değil. Hemen geri adım atıyorsun, ortak bir çağrı yapmaya çekiniyor, biz bunu yapıyoruz demeye korkuyor, iki tane bomba patlasa hemen iktidarın kucağına zıplıyorsun. Başımıza gelenler sadece iktidarın yüzünden değil, biraz da senin yüzünden. CHP yöneticileri; Ayşegül hemşirenin çeyreği kadar bile direnemediniz, halkı örgütleyemediniz. Öyle ki kendiniz gibi halkı da ‘Fuat Avni falanca açıklayacak, hükümet düşecek’, ‘Dolar çıkacak da iktidar sendeleyecek’ gibi beklentiler içine bıraktınız. Kendi gücünüzle deviremeyeceğiniz bir iktidarı FETÖ’nün tapeleriyle devirebileceğinizi sandınız. Şimdilerde Kemal Başkan “Bana oy verseydiniz böyle olmazdı” diyerekten ağlamaya başlamış. Oysa oylar dilenerek değil, direnerek söke söke alınabilir ancak.
HDP’li yöneticiler, sizler de artık bir zahmet demokratik cephe ile PKK arasında kararınızı verin. Hevaller, canlar. Hem o hem bu olmuyor. Ankara’da halkın geçtiği bir kavşakta kendini patlatıp insanları öldüren azılı bir katilin cenazesine giderek mücadeleyi değil sadece ama sadece bir nefreti büyütmüş oluyorsunuz. Kavşaklarda öğrenciler, kavşaklarda sevgililer, kavşaklarda gencecik insanlar var. Yaşamı, aşkı, gençliği öldüren bir mücadele olabilir mi? Bir elin gençlerin kanıyla kirliyken diğer elin zalime karşı kalkabilir mi? Şiddet ancak direnme noktasında, yani kendini, ilkelerini, dostlarının canını koruma noktasında meşru bir hak olabilir. Diyarbakır’da, Cizre’de, Yüksekova’da Kürt halkı nasıl direniyorsa, tüm şehirlerdeki insanların da onlarla birlikte omuz omuza direndiğini düşünün. Bu direniş karşı taraf açısından, herhangi bir silahlı direnişten çok daha büyük, çok daha yıldırıcı ve çok daha yıkıcı olacaktır.
Bugün madem ki karşı taraf savaş tamtamları çalıyor, silahlanmaktan söz ediyor, madem ki idam cezalarından söz açıp, muhalifleri ölümle tehdit ediyor, o zaman bu zalimlere karşı hep birlikte direnmek de meşru bir hak haline gelmiş demektir. Direnişçiler artık bu kavgaya girmek zorunda. Artık yurdun her yerinde direniş çadırları kurmak, bu direnişe işçileri, öğrencileri çağırmak bir haktır. Yazar ve eylemci Rebecca Solnit diyor ki “Kavgaya girersen, bir ihtimal kazanırsın; ama girmezsen kesinlikle kaybedersin.”
Ben böylesi bir cephe içinde Kürtlerle birlikte nefesim yettiğince Biji Azadiya Gelan (Yaşasın Halkların Özgürlüğü) veya Atatürkçülerle birlikte ‘Ya İstiklal Ya Ölüm’ diye bağıracağım. Dayanışmayı bozanlara düşman gözüyle bakacak, her elini uzatana da ‘kardeşim’ diyeceğim. Ben böyle bağırdım, hadi şimdi siz de şöyle bağırın demeyeceğim. Ama merak eden olursa da gizlemeye gerek yok, kalbimde yankılanacak tek ses Che Guevara’nın sesi olacak:
“Patria o Muerte”
Iyi dile getirilmis duygular. Felaket tellalligi yapmak istemezdim ama benim de duygularim soyle: Her kes bilir ki, zalimligin citasinin yukseltmesi ile kaybetme korkusunun artmasi arasinda dogru oranti vardir, ve aslinda gucu elinde tutanlarin en zayif olduklari andir bu an. Zor gunlerden geciyor Turkiye ve en uzucu olani cok daha zor gunler gelecek olmasidir. Kaybolmus bir kac generasyondan sonra gercek demokrasi gelse bile hasta toplum olarak bir bok olamayacagiz malesef. Yarinlarda egitimsiz, nefret ve kavgadan imani gevremis, sehirleri yerle bir olmus, ekonomisi cokmus bir ulke bekliyor bizleri. Genede savasmaya deger, yolun acik olsun Turkiye.