
31 Mayıs 2013 günü öğlen saatlerinde Gezi Parkı’na gittiğimde Taksim Meydanı’nda toplanmış bir grup ve karşısında polislerden oluşan bir hat vardı. Gruba katıldıktan kısa bir süre sonra ne olduğunu tam olarak anlamadığım bir saldırı başladı. Gaz bulutu içinde Gümüşsuyu’na doğru kaçıyorduk. Soluk alamadığımı hissettim. Yanımızdan gaz fişekleri uçuşuyordu. Kimsenin yere düşenlere bakacak hali yoktu. Herkes yalnızca soluk almaya çalışıyordu. Saldırı biraz hafifleyince çevremdekiler yerde yatan kişilere yardım ettiler, o sırada benim bunu yapacak gücüm yoktu. Daha sonra benzer bir saldırı sonrası Vakıflar binasına yöneldik. Bina kısa sürede direnişçilerle doldu. Gaz atıldığında hemen içeri kaçıp soluklanabiliyorduk. Bu sırada bir görevli alt kata gelerek kadınların binada kalabileceğini ancak erkeklerin binadan çıkması gerektiğini söyledi. Binadan çıkmak, karşıda bekleyen polisler için hedef olmak anlamına geliyordu. Çıkmak istemiyorduk ama hiç değilse kadınlar içeride kalacak diye düşünerek bir şey diyemedik. O sırada kadınların görevlinin etrafında çoğaldığını fark ettim. Eğer erkekler çıkarsa kendilerinin de çıkacaklarını ancak kararlarının hep beraber içeride kalmak yönünde olduğunu söylediler. Görevli bir iki şey daha söylenmeye yeltendi ama uzun sürmedi bu. Sesini kesti, daha sonra da ortalarda görünmedi bir daha. İlerleyen saatlerde gönüllü olarak hep birlikte terk ettik binayı. Ben direnişin tek maddelik anayasasını o gün, orada öğrendim:
Ya hep beraber, ya hiçbirimiz.
2013’te Taksim’deki bu ruh, bugün de değişmedi. Ama karşı cephede çok değişiklik oldu. O zamanki en güçlü adlardan biri olan İstanbul Valisi Avni Mutlu terör örgütüne üye olmaktan yargılandığı davada bugün ağlayarak savunma yapıyor. Dönemin İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş da “Beni adam yerine koyan yok” diye ağlayaraktan istifa etti. Dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler ve direnişçileri terörist ilan eden bazı eski bakanlar bugün ortalarda yok. Bazıları yurt dışına çıkmayı bırakın, sokağa çıkmaya bile korkuyorlar. Direnişçilere palayla saldıran Sabri Çelebi 3 yıl hapis cezası aldı. Direnişçilerin yüzleri açık, göstericilerin ölümüne neden olan polislerse bugün tanınmamak için takma bıyık ve koyu renk gözlüklerle dolaşıyorlar. Büyük olasılıkla direnişçilere saldırı emrini veren ve bu emri şiddete vardırarak uygulayan her kimse, ileride yeniden yargılanacak ve hak ettikleri cezayı alacak. Kahramanların cephesindeki değişiklikler ve son durum bu.
Direnişçilerin cephesindeyse o günden bu yana değişen bir şey yok. Direnişçiler hâlâ gazı görünce kaçıp, bir sonraki binada yeniden toplanıyorlar. Köşeye sıkıştıkları anda tanımadığı evlere girip, güle oynaya çıkabiliyorlar. Umut, direniş, dayanışma yüreklerde sürüyor.
Buradan Kayseri Belediye Başkanı, onun paralı askerleri ve önümüzdeki günlerde Eliaçık’a uygulanan boykota destek vermeye kalkacaklara anımsatayım: Gezi Parkı Direnişi sırasında İhsan Eliaçık’a bugün sizin yaptığınızdan daha beteri yapıldı. Çok daha çirkin iftiralar atıldı, daha sert saldırılar düzenlendi. Ağalarınızın gücü ne Eliaçık’a, ne de başka bir direnişçiye yetti. Hepsi iftiralardan, saldırılardan güçlenerek çıktılar. Saldırganlarsa bugün kaçacak delik arıyor. Güçleri tükendi. Bilin ki sizden öncekileri bozuk para gibi harcayanlar, günü geldiğinde sizi de harcayacak. Kimseye güvenip de yasa dışı işlere kalkışmayın. Zaten yargı önünde hesap vereceksiniz, bari suçunuzu kabartmayın.
Yavaş yavaş yenileceksiniz. Ama sakın yenileceğiz diye de üzülmeyin. Sizin yenilginizden çocuklarınız kazançlı çıkacak. Onlar babalarından öğrenemedikleri insanlığı, bugün saldırdığınız yazarlardan öğrenecekler.
Yorumlar
İlk yorum yapan olun