Sol Şeritte Şoka Girmek

Solcu olmak güçsüze yakın olmak demektir. Ama bizim bazı solcularda ilginç bir güce yakın olma isteği var. Para, silah, iktidar, şöhret kimdeyse oraya doğru kayıyorlar. Bir bakıyorsunuz solcu geçinen bir gazeteci her gün Genelkurmay’da geziniyor, ya da bir bakıyorsunuz sol kesimden bir yazar ama ünlü iş adamlarının arasından hiç çıkmıyor.

Sol hareket için tek cümlelik bir tanım yapsam “Güçlüyle güçsüzün çekişmesinde, kendini güçsüz olan kişinin yerine koyarak, ona destek veren kişiye solcu denir” gibi bir şey uydurabilirim. Eğer iki cümlelik bir tanım yap derseniz emek, sermaye falan diyerek anca ilk cümleyi gereksiz yere uzatır, konuyu bulandırırım. Diyelim ki bir hafriyat kamyonu bisikletliyi ezdi. Solcu kişinin kendini ezilen bisikletlinin yerine koyarak düşüncesini geliştirmesini beklemek gerekir. Elbette bu ilk plan çekimi. İkinci olarak da hafriyat kamyonunu kullanan sürücüyle onun patronu arasındaki çekişmenin üzerine düşünüp bu noktada da sürücüyü belli bir saat içine sıkıştırıp onu kazaya zorlayan patrona karşı asgari ücretle çalışan sürücüyle empati yapmak gerek. Solcu abla veya abinin, dünyaya güçsüzün gözlüğüyle bakmasıdır esas olan. Hayvanların, kadınların, çocukların, eşcinsellerin gördüğü baskılara karşı direnebilmesidir. Ünlü ile ünsüz, varsıl ile yoksul, kadın satıcısı ile seks işçisi arasında kalırsa kendini önce ikincinin yerine koymaktır solculuk. Köprüye karşı toprağı, GDO’ya karşı yerel tohumu, köleliğe karşı çiftçiliği, büyük firmalara karşı emeğin hakkını savunabilmektir. Diyelim polis bir çocuğu döverek hastanelik etti, solcu dediğin, çocuğun yanında olmalı ama bir para babasının şımarık çocuğu da kafayı çekip polis memurunu ezerse, bizim solcunun bu sefer aynı polisin arkasında durması gerek. Ben böyle bildim, buna uymaya çalıştım bugüne kadar.

Emrah Serbes yazısına özellikle sol eğilimli kişilerden tepki geldi. Ben bu olayda Hürriyet gazetesindeki haberi değiştirip kendi adını sildirebilen, Hürriyet’in baş yazarına güzelleme yazdırabilen, işlediği kazada parayı basıp kendi adının yerine arkadaşının adını koydurabilen kişiye güçlü, kazada ölen diğer aile üyelerine ise güçsüz gözüyle baktım. Taraf olmamın altında yatan tek neden budur. Hiçbirini tanımasam da Chevrolet Camaro’ya karşı Renault Clio’nun yanında olurdum. Ben yazarken kendimi nasıl Emrah Serbes’in değil de karşı tarafın yerine koyarak yazmaya çalıştıysam, eleştiri getiren insanların da Emrah Serbes’le empati kurduğunu gördüm. Ayrıca savcı değilim tabii ki ama salak da değilim. Kimse kusura bakmasın, birisi kamuoyuna açıklama yapıyorum diyerek gözümün içine bakarak yalan söylerse, ben de ona hak ettiği yanıtı veriririm. Ayrıca ben herkesi nasıl sert biçimde eleştiriyorsam, elbette başkaları da beni olabilecek en sert biçimde eleştirebilir. Gelen eleştirilerde bazı ortak noktalar vardı:

– O ister miydi birini öldürmek?

– Kaza anında şoka girip bir hata yapmış olamaz mı?

– Özür de diledi, “keşke ben ölseydim” de dedi. Daha ne yapsın?

Peki, gelen eleştirilerin haklı olduğunu kabul edelim. “Hepimiz insanız, böyle bir kazada insan korkup hata yapabilir” demek veya “Şoka girdim, o yüzden kaçtım”, “Şoka girdiğim için 112’yi aramayı unuttum” gibi gerekçeleri de kabul edelim. Ağır yaralı insanların olduğu bir kazada 112’yi aramamak sizce basit bir hata mıdır, insani bir durum mudur? Bu aşağılık bir davranış değil midir? Eğer bu gerekçeleri kabul edersek yarın kazada ağır yaralı bir insan varken 112’yi aramamayı geçin bir hayvanı yaralayıp veterinere götürmeyen kişiye ne diyeceğiz? Onun da şoka girme hakkı olacak mı?

Serbesseverlere şunu hatırlatayım, bu şoka girme işi çok tehlikelidir. Buna bir yol verdiniz mi bir daha sonu gelmez. Şoka girmek cinayet suçlularının en temel savunmalarından birisidir. Biraz kadın cinayetleriyle ilgiliyseniz, erkeklerin savunmasında hep bunu görürsünüz. Bu savunmalara göre kadın cinayetinin ana suçlusu hiçbir zaman erkek değildir; şoktur, cinnettir, paniktir. “Karımı o vaziyette görünce şoka girdim”, “Erkekliğime söz söyleyince kendimi kaybettim”, “Yanında birini görünce çok sinirlendim”le başlayan savunmalar hep şöyle biter: “O anda ne yaptığımı hatırlamıyorum.” Bunlar avukatları tarafından zanlılara öğretilir onlar da mahkemede bunu tekrar eder.

Eğer şoka girmek anlayışla karşılamamız gereken insani bir durumsa o zaman bir trafik kazasını geçin size olabilecek en uçtaki örneği vereyim. Özgecan’ı öldürdükten sonraki Suphi Altındöken’in ifadesini anımsayın: “Bu sırada tırnaklarıyla yüzümü parçalayarak canımı çok yaktı. Bir anda kendimi kaybettim. Araçta bulunan bıçağımı rastgele sallamaya başladım. Sinirden korkudan ne yaptığımı hatırlamıyorum. Kaç defa sapladığımı hatırlamıyorum.” Şimdi biri de çıkıp “Yahu adam çok korkmuş, bir Anadolu erkeğinin psikolojisine göre bu durum gayet normal” derse buna da anlayış gösterecek miyiz? Peki yarın şoka giren bir vatandaşın anamızı bellemeyeceğinin garantisi var mı?

Ağır yaralı insanları ölüme terk eden adamlarla empati kurup ölenlere yalandan rahmet dileyerek iyi bir iş yaptığını düşünenler varsın devam etsinler. Dincilerin ‘Kaderde varsa demesi’ demesi gibi bunlar da bu kazayı ve ölümleri kadere bağlayacak hale geldiler. Bu değişik solculardan bir bölümü de, ‘insan psikolojisiymiş de bunu yaşayan bilirmiş’ gibi sözler ediyorlar. Hadi oradan, nasıl bir rezilliği normal göstermeye çalıştığının farkında mısın sen? Hata ile birini ezebilirsin ama hata ile 112’yi aramadım demek olur mu?

Efendim Dostoyevski falanca yapmış, Bukowski filanca yapmış, yazarların böyle deli dolu yanları olabilirmiş. Benim deliliğe hiç itirazım yok; yalancılığa, adaletsizliğe, cezanı parasını vererek birine yüklemeye ve 112’yi aramamaya itirazım. Eğer suçunun cezasını çekiyorsan ve yaptığın hareketin karşılığında hakettiğin muameleyi görüyorsan sorun yok.

Sol gelenekte güçlüyle güçsüzün arasında tarafsız kalmanın aslında güçlünün yanında olmakla bir olduğu söylenir. Çünkü güçlü olan kişi zaten devleti, piyasayı ve gazeteleri baskı altında tutarak güçsüzü ezmektedir. Senin tarafsızlığının tek doğal sonucu, güçlünün zalimliğine karşı sessiz kalmak, güçsüzü yalnız bırakmaktır. Bu nedenle eğer gerçekten solcuysan güçlüyle mücadele etmen de gerekir, tarafsız olursan zulme ortak oluyorsun demektir. Kusura bakma dostum, sen güçlüye “İnsanlık hali”, güçsüze de “Allah rahmet eylesin” diyen bu halinle hiç de tarafsız değilsin…

Uyarı: Sitede yer alan yazı, haber, görsel ve diğer tüm içerik kurgudur.

Burak Kaya hakkında
Müzisyen, yazar.