
Saat 10’da kimse olmaz diye çaktırmadan içeri girmişti Sıtkı. “Ben mi kurtaracağım lan memleketi?” diye içinden geçirirken üç metre ileride Osman’ı gördü. Bir an çıksam mı diye düşündü ama nasıl olsa Osman’ın arkası dönüktü. “Şimdi kuyruktan çıkıp yarım saat sonra gelsem biter ucuz et” dedi kendi kendine. Biraz yana döndü. Buradan Osman’ın kendisini görmesine imkân yoktu. “Şu Osman çakalına bak, erkenden de girmiş sıraya. Takıma da girerdi benden önce, bana yer kalmazdı hiç” dedi içinden.
Sıtkı’yla Osman mahalleden iki arkadaştı. Selimiye’de aynı caddenin çocuklarıydılar. Atölyeler Caddesinin başındaki dört katlı sarı apartmanda otururdu Sıtkı. Osman ise henüz üç yaşındayken, elli metre aşağıda, çaprazdaki apartmana taşınmışlardı. Arabaların arasında top oynar, hastaneye kadar bisiklete biner, parkın içinde kaybolurlardı. Osman futbolda iyiydi. Beşerden iki takım seçildiğinde hep oyunda olurdu Osman. O zaman yan gözle utanarak bakardı Sıtkı’ya, sanki kendisinin yüzünden takımda Sıtkı’ya yer kalmamış gibi. Bir keresinde yalandan sakatlanmış gibi yapıp, Sıtkı’ya işaret etti: “Gel, sen gir benim yerime.” Sıtkı öyle mutlu olmuştu ki dışarıdan görenler bir anlam verememişlerdi Sıtkı’nın abuk sabuk hareketlerine. Ayrı liselere kayıt yaptırınca iki arkadaşın yolları ilk kez ayrıldı.
“Şuna bak” diye geçirdi içinden Osman. “Görmeyelim diye de neredeyse arkasını dönmüş” Oysa kasanın arkasındaki aynadan daha girerken görmüştü Sıtkı’yı. Görmese bile sesini tanırdı zaten. Girer girmez “Et kuyruğu bu mu?” diye sormuştu bir de. Sıtkı böyleydi işte, herkesin bildiği soruları tekrar tekrar sorardı. Dönüp “Yok otobüs kuyruğu” diyecekti ama vazgeçmişti. “Sinsi Sıtkı’ya bak, sokakta Kemalist, kahvede hayvancılık üstüne nutuk çeker ama BİM’de radikal kıymacı” diye geçirdi içinden.
Liseden sonra artık daha da az karşılaşır olmuşlardı. Sıtkı Teknik Üniversite’de İnşaat Mühendisliği okuyordu. Osman’sa İstanbul Hukuk’taydı. Nadiren görüşseler de hep tartışmaya başlarlardı. Sıtkı, Cumhuriyet Halk Parti’sine oy veriyordu, eskiden beri Atatürkçü’ydü. Osman’sa üniversite yıllarında sosyalist olmuş daha sonra liberal görüşe kaymıştı. Osman, Sıtkı’yı dar kafalılıkla suçluyordu, Sıtkı’ysa Osman’a Kürt hareketine duyduğu sempati yüzünden kızıyor “Atatürkçülüğü bir anlasaydın, hiç bu yollara sapmazdın” diye sitem ediyordu.
Nasılsa “Sıtkı’yı ucuz et kuyruğunda gördüm” diyemezdi, o zaman kendisinin de orada olduğu belli olurdu. Ama bu liberallere de hiç güven olmazdı. En kötü olasılıkla “Ben de ekmek alıp çıktım derim.” diye düşünürken kamera olduğunu sandığı askı aparatına sırtını döndü. “Bu Osman hep uyanıktı zaten. İki sokak aşağıdaki BİM’e gidip tanıdıklardan uzak olacağını sandı demek” diyerek gülümsedi. Oysa kendi düşüncesi de tamamen aynıydı. Uzaktaki mağazaya giderse tanıdık kimseyle karşılaşmayacağını düşünmüştü.
Yedi, sekiz yıl önce karşılaştıklarında o dönem AKP’ye destek olan Osman’ı sert bir şekilde eleştirmişti Sıtkı. Osman da CHP’ye verip veriştirmişti. İki arkadaş hayatları boyunca ilk kez birbirlerine karşı bu kadar sert sözler etmişlerdi.
Osman reyonun sonundan kasaya doğru dönen sıraya baktı. Sıra bükülerek ilerlediğinden neredeyse beş kişi sonra yan yana geleceklerdi. Sonra gelen Sıtkı’ydı. Eğer karşılaşmak istemiyorsa gitmesi gerek kişi de Sıtkı’ydı. İlk kez kerhaneye gittiğinde ortaokuldaki Edebiyat Öğretmeni Hulusi Hoca’yla karşılaşması geldi aklına. İkisi de kıpkırmızı olmuştu. “Şimdi kızarmaz herhalde yüzüm” diye düşündü. “Kaşarlandık artık.”
– Ooo merhaba Osman ne haber?
– İyilik Sıtkı’cığım yahu ne olsun, öyle alışverişe geldim işte.
– Benim de aynı. Bir dolu ıvır zıvır. Duraktan yürürken görüp girdim. BİM değil mi burası?
– BİM galiba, bilmem ki. Hepsi aynı zaten. Selam söyle yengeye.
– Baş üstüne, Aleyküm selam.
İkisi de rahatladı. Korktukları gibi olmamış, birbirlerinin açıklarını görmezden gelmişlerdi.
“BİM miymiş burası?” diye içinden tekrarladı Osman. Kendini çok akıllı sanıyor. “Hadi mağazaya fark etmeden girdin, ucuz et sırasında niye bekliyorsun ki yarım saattir? Bu Kemalist tayfadan hiçbir halt olmaz zaten.” diye söylendi kendi kendine.
İki eski arkadaş, mağaza çıkışında da birbirlerini gözetleyip iki ayrı yöne saptı.
Sıtkı da rahatlamıştı. “Şu sosyalistlerle liberallerin yüzünden düştüğümüz hallere bak” diye düşündü. “Hem kendilerini rezil ettiler, hem de bizi.”
Yorumlar
İlk yorum yapan olun