Deniz Yücel Türk Vatandaşı Olsaydı

Hadi saklamayın, hepimiz şöyle bir yutkunduk. Adamlar kendi vatandaşlarına nasıl sahip çıktılar diye şaşırdık. Herifler bütün karalamalara, diretmelere karşın başbakanından gazeteci arkadaşına kadar yılmadan büyük bir mücadele verip Deniz Yücel’i ülkelerine götürdüler.

Ben çok uzatmadan sözü bizim memlekete getirmek istiyorum. Eğer Deniz Yücel, Türk vatandaşı olup da başka bir ülkede hapse konsaydı, acaba durumu nice olurdu?

Cumhurbaşkanı: “’Git oralara şöyle yap’ diye biz mi dedik kendisine. Kusura bakmasın da ben kimseden falanca gazeteciyi bırakın diye rica edemem. Gazeteciliğin fıtratında hapse girmek de var. Hamama giren terler. Hem sen kimsin ya, koskoca cumhurbaşkanı işini gücünü bırakıp seninle mi uğraşsın?”

Başbakan: “Kendisini tanımıyorum ama gereği neyse yapılır. Gereği olmayan şey de yapılmaz. Şimdi ‘Gereği var mıdır, yok mudur?’ diye de sormayın. O kendini belli eder. Türkiye büyük devlettir. Öyle iki gazetecisi hapse girdi diye bizim bir şeyimiz eksilmez.”

Ana Muhalefet Lideri: “Deniz Yücel’in tutuklanmasını doğru bulmadığımızı ve böyle baskıcı bir yönetim anlayışını desteklememizin mümkün olmadığını ifade etmek istediğimi ifade ediyorum. Eğer Anayasa Mahkemesine götürülebilecek bir konuysa bizim arkadaşlar oraya götürür. Bizim partinin önünden 21C otobüsü kalkıyor, tek vasıtayla Anayasa Mahkemesine gidebiliyoruz. Zaten otobüsler de 65 yaş üstüne bedava. Tabii bizim partinin tamamına beleş oluyor bu durumda. Evet, ne diyorduk, Anayasa Mahkemesine götürür, gerekirse de geri getiririz. İki otobüse bakar.”

Gazete Manşetleri: “Deniz Yücel Gazetecilikten Tutuklanmadı”

İsmet Berkan: “Maalesef Deniz Yücel’in Kandil’deki görüntüleri gerçek. Ben izledim. Örgüt lideriyle kahvaltı yapıyorlardı. Kahvaltıda domates, peynir ve hıyar vardı. Semaverde çay demlemişlerdi. Deniz Yücel kameraya doğru sürekli ‘biji, biji’ yapıyordu.”

Hürriyet: “Vay Şerefsiz”

Ertuğrul Özkök: “Hafta sonu Antalya’da Deniz Baykal’la birlikteydik. Pazar gününü Aydın Bey’in yatında şarabımızı yudumlayıp caz dinleyerek geçirdik. Radyoda Louis Armstrong’un ünlü parçası “Ne şiş yansın ne kebap” çalıyordu. Sonra polisler geldi. Komiser “Uygun adım marş” dedi. Birden ikimizin de ayağa kalktığını hatırlıyorum. Evet Sayın Baykal’la çılgıncasına dans ediyorduk. Valsle marş arası bir ritme bırakmıştık bedenlerimizi. Rüzgârda sallanan iki yaprak tanesi gibiydik. Kadehlerimizi Deniz Yücel için kaldırdığımız anda polis radyonun fişini çekti. Ben hem kızdım hem de hak verdim polislere. Sonra polislerle dans etmeye başladık.”

Balçiçek İlter: “Deniz’in yanına gittiğimde kolunda Kandil’de yapılmış dövmeler gördüm. Yan yana oturuyorduk ama çok mesafe vardı aramızda. Ama ben gördüm gibi. Görmesem görmedim derim. Kelimeler boğazımda düğümlendi. Sormak istedim soramadım.”

Uyarı: Sitede yer alan yazı, haber, görsel ve diğer tüm içerik kurgudur.

Burak Kaya hakkında
Müzisyen, yazar.