Atatürk Reklamları ve Reklam Atatürkçülüğü

Geçen gün yaşadığım bölgede esnaf ziyaretinde bulundum. Esnaf ziyareti derken yanlış anlaşılmasın, alacağım mal hangisinde üç kuruş ucuz onu bulmak amacıyla o dükkân senin, bu dükkân benim gezindim. Girdiğim her yerde hemen “İşler nasıl?” sorusunu yönelttim. Onlar da hemen “Boktan” dedi. Ben hemen “Bozmayın moralinizi iki aya düzelir” dedim. Onlar da hemen “Bok düzelir, bir şey almayacaksan bas git” dedi. Kabul edelim, son günlerde biraz asabiler. Esnafın nabzını tutmak isteyenleri uyarmış olayım.

Kitapçıya da sordum “10 Kasım’da biraz yükselir satışlar, sonra da yıl sonuna kadar bir hareket olmaz. Yılbaşında artar ama bu kadarı bize yetmez” dedi. Bu böyle 14 Şubat, Anneler Günü falan anlatıyor ama benim aklım 10 Kasım’da kaldı. “Ne alakası var lan 10 Kasım’ın 14 Şubat’la, niye artsın oğlum satışlar 10 Kasım’da?” dedim.

Meğer herkes 10 Kasım dolayısıyla reklam yapıyormuş. Kitap, müzik, albüm, küçük ev aletleri, kazma, kürek, ceket gibi ürünlerin satışları artıyormuş 10 Kasım’da. “Olur mu lan öyle şey” deyince bana önce bir beyaz eşya markasının sonra da hırdavat firmasının Atatürk reklamlarını gösterdi. Öyle beş saniye falan değil, uzun uzun çekmiş herifler. Kısa film gibi, paraya kıymışlar.

Karmaşık düşünceler içinde eve dönerken eski bir arkadaşıma rastladım. Üniversitede hoca. Ona anlattım durumu. “Niye şaşırıyorsun?” dedi. Normalmiş olanlar. Bana öğrencilerine anlatır gibi anlattı: Tüketicileri bir mal veya markadan haberdar etmek ve mala, markaya, hizmete, kuruma veya bir düşünceye eğilimli hale getirmek amacıyla göze veya kulağa yönelik mesajlar hazırlayıp, bu mesajları paralı aracılarla yayma işine reklam deniyormuş. Tüketicilerin mal ve hizmetleri satın alması veya markaya yakınlaşması için Atatürk’le ilgili mesajlar hazırlayıp bunları paralı aracılarla yayma işine de Atatürk Reklamcılığı adını verebilirmişiz.

“Abi o zaman okulun reklam bölümüne Atatürk Reklamcılığı, siyaset tarafına da Reklam Atatürkçülüğü diye birer bölüm koyun” dedim. Bölüm olmazmış ama bir dersin içinde bölüm olarak düşünülebilirmiş. “Arkadaş, herkes kanıksamış da bir bana mı tuhaf geliyor, acaba tuhaflık bende mi?” diye düşündüm. Yani diyelim ki elma, armut, buzdolabı, araba bir şey satıyorsun. Satışları artırmak için, ölüm günlerinde babanla ilgili bir reklam yayınlar mısın? Sevdiğin insanın ölümünü böyle ucuz işlere bulaştırır mısın?

10 Kasım geliyor o zaman bir Atatürk kitabı çıkarıp satalım, bir film çekelim, olmadı Atatürklü bir reklam yapalım da marka değerimiz yükselsin. Bu çok aşağılık bir davranış biçimi değil mi lan? Böyle Atatürkçülük mü olur? Ülkenin kurucusunun fotoğrafından sonra kendi dandik logonu koymak nasıl bir cesarettir anlayabilmiş değilim.

Bu arada çorbada benim de tuzum olsun diyerek, Mustafa Kemal’i pop müzik şarkıları ile ananlar için şarkı tüyosu vermek isterim: “Seni Sevmeyen Ölsün”. Poptan arabeske geçiş de Reklamcı Atatürkçülerin son dönemdeki gidişatına uygun yeni bir durak olur. Bari senaryoyu da yazayım, tam olsun. Saat 09:05 yazısından sonra bisikletli bir çocuk sokakta durup bisikletinin zilini çalıyor. Sonra son model arabasıyla şık bir adam inip kornasını çalmaya başlıyor. Onun arkasından tüpçü kamyonu ve öğrenci servisi duruyor. Tabii herkes inip kornalarını çalıyor. Fonda ise bir dozer Anıtkabir’i yıkıyor ancak bizimkilerin yüzü diğer tarafa dönük olduğundan bunu fark edemiyorlar. İnsanlar korna sesleri içinde birbirine sarılarak ağlarken, fondaki dozer de gelip korna çalmaya başlıyor. Hep birlikte el sallayarak bitiriyorlar reklamı. Tek şartım var reklam da benim de adım yazsın, belki bir iş çıkar bu sayede.

Anma faaliyetlerinde firma logosu kullanılmaz, unvan kullanılmaz, şirket adı kullanılmaz. Kendi adın, fotoğrafın, şirketin, bilmem neyin o anma içinde yer almaz. Asalet buralarda ‘yok’ olmaktır. Yani orada bulunmak ama olduğunu da senden başka hiç kimsenin bilmemesi gibi. Eğer ülkeye yararlı bir iş yaptıysan bile, böyle bir günde bundan söz etmemek gerekir. Çünkü o zaman reklama girer bu. Sen Türkân Saylan’ın kendi cebine girsin diye bir şey sattığını ya da yetiştirdiği çocukları kullanarak bir ticari faaliyette bulunduğunu duydun mu? Bu işlerin raconu budur. Yurt sevgisi, toprak sevgisi, insan sevgisi, hayvan sevgisi gibi duygular, boğazına kadar kapitalizmin çamuruna batmış firmaların reklam malzemesi olursa en büyük zararı reklamlarına konu ettikleri değerler, kurumlar, kişiler görür.

Sen FETÖ okullarının olimpiyatlarına sponsor ol, Zaman Gazetesinde boy boy ilan ver sonra da 10 Kasım’da kasım kasım kasıl. Eğer “ticaret böyledir yoksa hayatta kalamazsın” diyen varsa Atatürk’ü zerre kadar anlamamış demektir. İlkelerini imkân ve şerâite göre pazarda satışa çıkaran orta yolcuların varacağı en son yer ancak emperyalistlerin kucağı olabilir.

21. yüzyılda, Atatürk’ü en doğru anlayan kimdir derseniz ben Gezi direnişçileridir derim. Yurdunu, ağacını, toprağını savunmak için sokağa bir tek onlar çıktı. Ne CHP, ne falanca holding, ne de filanca gazetesi, emanete bir tek onlar sahip çıkmaya çalıştı. Belki başaramadılar ama surda bir gedik açtılar. Cumhuriyetin kurumları yerle bir edilirken Atatürk’ün adını kullanıp üç kuruşa mal satmaya çalışmaktan çok daha anlamlı geliyor bana yaptıkları. Geziciler, ellerinde Atatürk fotoğrafı yok diye Reklam Atatürkçüleri tarafından eleştirildiler tabii. Ellerinde Atatürk fotoğraflarıyla cumhuriyetin kurumlarının yıkılışına seyirci kalmaları gerekiyordu çünkü insanların.

Ama ticaret erbabı da yanlış anlamasın, onlara bu 10 Kasım’da da hayırlı kazançlar diliyorum. Yalnız bir ricam var, partilerinin, işletmelerinin, evlerinin duvarında eğer varsa… Ezbere bildikleri hitabenin son paragrafını şöyle değiştirirlerse daha iyi olur:

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; ticari faaliyetlere devam etmek ve satış yaparken en azından maliyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda yoksa da üzülme. Pazarda mevcuttur!

Uyarı: Sitede yer alan yazı, haber, görsel ve diğer tüm içerik kurgudur.

Burak Kaya hakkında
Müzisyen, yazar.