Osman Kavala’yı Hiç Sevmem

Diken’de Murat Sevinç çok güzel bir yazı yazmış: Kavala ve Demirtaş’ı hiç sevmem, ama! Ben de bu konuda içimdekileri dökmek istiyorum:

Tanımam, etmem. Hiç de sevmem. Yani bazıları tanıyıp da sevmez. Ben bunu doğru bulmuyorum. Her şeyden önce, niye tanıyorsun sevmediğin adamı? Ya tanıyınca seversen? Ben bu konularda çok netim, tanımadan önce de sevmiyordum, tanımadıktan sonra da sevmiyorum. Dün ne diyorsam bugün de aynısını söylüyorum. Sevemedim Osman’ı, zorla mı yani. Osman sevmek zorunda mıyız biz?

Gelelim Demirtaş’a. Demirtaş’ı sevmediğimi söylemiş miydim? Evet Selo’dan hiç hoşlanmıyorum. Eskiden gelen bir sevgisizlik benimki. Nedensiz bir duygu, hani böyle bir insanı ilk kez görünce sevmezsiniz ya, elektrik alamazsınız hani. İlk görüşte aşkın karşıtını düşünün. Nefret demeyelim de yoğun sevgisizlik hali gibi. Böyle tuhaf duygular içindeyim Selo’ya karşı.

Ama demokrat bir yapıya sahip olduğum için gene de bu hukuk dışı uygulamalara karşı çıkmak durumunda kalıyorum. Bundan dolayı da yöneticilerimize seslenmek istiyorum: Lütfen bu uygulamalardan vazgeçin de bizi de şu saçma sapan durumdan kurtarın. Söveceğimiz adamı övmek zorunda kalıyoruz sizin yüzünüzden.

Bakın şimdiden uyarıyorum, yakında iş buralara kadar varacak… Zaten çok yakınındayız, hedefimize bir adımlık yolumuz kalmış durumda.

Sen niye her fırsatta “Osman’ı sevmem, İsmail belki biraz. Ama Selahattin asla” türünden ergenlik dönemine ait sevgi mesajları yayımlayıp duruyorsun. Bize ne ki senin sevgi dünyadan. Osman’ın da çok umurundaydı, Selahattin ölüyordu senin sevgisizliğinden. Kendi karanlık dünyanda git kimi istiyorsan onu sevme. Bir destek yazısına neden sevmediğini söyleyerek başlıyorsun?

“Mevlana’yı sevmem” diyen versiyonu var bunun. Karşısındakiler de dinliyor. “Vay anasını, ne büyük adam, Mevlana’yı bile sevmiyor” diye mi düşünülüyor acaba?

Geçen gün şöyle bir şey okudum: “Atatürk’ü sevmem ama yaptıklarını da inkâr etmem.” Yiğidi öldürüyor ama hakkını da veriyor havasında. Venizelos bile seviyor, sen neden sevmiyorsun? Atatürk öldüğünde senin daha deden bile doğmamış ne sevgisinden söz ediyorsun, ne ilişkin oldu Atatürk’le? Ömrü boyunca dedesinin mezarını bir kez ziyaret etmemiş, sorsan nerede yattığını bilmez, dedesinin dedesine yapılan falanca zulmünü ağlayarak anlatıyor.

Ben ‘Yavuz Sultan Selim’i sevmem’ demek de aynı kafanın ürünü. Öğrenir, araştırır, yorumlarsın. Karşı görüşlerini açıklarsın, katılmadığın bir şey varsa söylersin ama on dört yaşındaki çiçeği burnunda ergen edasıyla “Sevmiyorum” demek nedir.

Tarihteki adamlar için ‘seviyor, sevmiyor’ diye papatya falı bakan başka bir millet var mıdır bilmiyorum. Sevmek de çok anlamlı değil tabii ki. Ama nefret düzeyine varmış bir sevgisizlik iyice tuhaf.

Hukuk ‘Bu iş şöyledir’ diyorsa sen de bunu dile getir, bırak. Yazına ‘düşüncesi ne olursa olsun’ şeklinde başlamana gerek yok. Çünkü sen Soros’tan girip misyonerlikten çıkarken aradaki ‘İddianame neden hazırlanmıyor?’ sorusu havada kalıyor. Suç olan ne varsa, fazlasıyla koyarlar zaten iddianameye, sen hiç merak etme. Nürnberg’deki yargılamalarda, Nazi suçlularının bir yıldan kısa bir süre içinde mahkemeleri sonuçlandırılmış. Yani iddianame yazılmış, savunmalar alınmış, hüküm açıklanmış. Senin ülkendeyse bir yıldan fazla zaman olmuş, basın yoluyla atılmadık iftira kalmamış ama henüz iddianame bile yok ortada. Adam suçunu bilmeden içeride yatıyor.

Demokratlarımız, namazdan önce abdest alır gibi, yapılan hukuk dışı uygulamalara karşı çıkmadan önce Kavala’yı sevmediklerini açıklamak zorunda hissediyorlar kendilerini. Bir destek yazsının başlığı, ilk paragrafı böyle mi olur? Eğer savunmaya bir tarafın yemiyorsa yazmazsın olur biter. Ama hem demokrat görüneyim, hem de falancayı savunuyor durumuna düşüp teröristlik suçlamalarıyla karşı karşıya kalmayayım diyenler, sevgisizliklerini açıklarken aslında faşizme selam gönderdiklerinin farkındalar mı? ‘Osman’ı sevmem’ derken aslında istediğini içeri atan zorbalığa diyorlar ki: “Ben bunlardan değilim! Bak ben de senin gibi sevmiyorum Osman’ı.”

“Ne çileli işmiş bu demokratlık, sevmediğin bir dolu insanı savunmak zorunda kalıyorsun” havalarıyla hapistekilerle aynı odada kalmak istemediklerini en baştan açıklıyorlar. Ancak bugün selam gönderdikleri anlayış, günü geldiğinde onların bu açıklamalarını unutacak. Onları da aynı hapse koyarken, aynı hukuksuzluğu onlara da yaparken, başka bir yerden tutturup onlara da terörist derken dışarıdan duydukları sesler sadece şunlar olacak: “Falancayı da hiç sevmem ama”…

Belki o zaman sevgisizlik yazılarının ne anlama geldiğini, dayanışmayı ne kadar bozduklarını fark ederler.

Ne olur biraz umut versek, ne olur içeridekilere sevgisizlik değil de sevgi sözleri göndersek. Neyimiz eksilir Osman’ı sevsek, bir çiçek çizip göndersek Selo’ya…

Bütün bunlardan hukuksuzluğa karşı çıkarken sevgilerini esirgeyenleri suçladığım gibi bir sonuç çıkmasın. Yarın birinin başına bir şey gelse, lafını edecek iyi kötü, bir sizler varsınız…

Uyarı: Sitede yer alan yazı, haber, görsel ve diğer tüm içerik kurgudur.

Burak Kaya hakkında
Müzisyen, yazar.