Papağanı Kim Öldürdü?

Önce katili doğurduk, sonra can nedir, canlı nedir bilmeden, kedilerin peşine saldık. Bak bu fotoğrafa, sen de varsın köpeklere taş atan çocukların arasında.

‘Hangi oyuncağı seversin?’ diye sorsak, belki de başkasını seçerdi. Tahta kanatlarıyla tavandan aşağıya salınan bir kuş, yanakları al al işlenmiş yün topu bir kaplumbağa ya da bez bir bebek. Gözleri kara. Ama sen beğenmemiştin: Bebeklerle büyümemeli bir oğlan. Anımsadın mı o doğum gününü? Simsiyah ve kocaman. Şarjörünü oturtunca ‘şrak’ diye ses çıkmıştı. Namluyu neye doğrultmuştunuz sahi ilk? Sen gülerek bağırıyordun: Nişaaaan. Gir de bir bak istersen, arka odadaki ölü papağanın yanında hâlâ duruyor mu o armağan?

Öğretmen, sen değil miydin çocuğun aklında ilk kez cehennemi büyüten? Ölüm Allah’ın emri, peki ateşte yakmak? Sahi neydi o güzellemeler düzdüğün eziyet? Hiç düşündün mü bir çocuğun gözünde nasıl tutuşur, nasıl cayır cayır yanar canlı bir et?

Bayram sabahı mı bugün, bahçe ne kadar kalabalık. Bıçaklar bilenmiş, dualar keskin. İki kişi yüklenince, direnemeden yere çöktüydü Kocaoğlan… ‘Ne oldu bu çocuğa?’ diye çığlık atmıştın, sonra gülmüştük. Korkma bir şey yok. Yakın durmuş da biraz, fışkırarak aktı kan.

Arka bahçede, taştan iki kale arasında. Ne güzeldi, gün boyunca topun ardında koşmak. Sonra ilk gerçek maç. Şarkıları kesen siren sesleri, polis araçları, ambulanslar. Yıllar önceki bir pazar gününden geriye kalan. Ne güzel bir gol, ne şarkılar. Birkaç bıçak, ucu kırık bir pala ve tahta saplı satırlar.

Aman kapat, sakın çocuk görmesin. Bu saatte yayımlanır mı böyle sahne? Hiç ahlak kalmadı artık yeminle. Maazallah, kapamasak çocuğun ahlakını bozacaktı bir çıplak meme. Bu tarafta da küfürle kavga var. Yarışmacılar birbirine saydırıyor diğerinde. Aman canım, o kadarı hep olur TV’de. Sahi saydın mı hiç, kaç kişi öldü bu filmde?

Öğretmen şikâyet etmiş, okula çağırmışlar velisini. ‘Senin ben cibilliyetini sikeyim’ demiş arkadaşına. ‘Ben de evde aynı böyle söverim hanıma’ diyememiş babası. Bilmezden gelmiş. Hayret bu yaşta bir çocuk, bu çirkin sözü nereden duyup da öğrenmiş?

Eskiden kasetçalar vardı. O zamanlar her çocuk ilk şarkısını oradan duyup, onunla oynardı. Çay sohbetlerinin, rakı sofralarının arkadaşı. Yaz gecesiydi, terasta. Bittikçe başa sarıp dinlemiştik. Sahi neydi o şarkı? Beddua etmem üzülme, kafama sıkar giderim.

Kirli sakallı, bıçkın delikanlı. Karşısında utangaç bir kadın. Birden ayağa kalkmışlardı. Kız mı vurmuştu önce erkek mi? Bağıran çağıran, sonra hıçkırarak ağlayan. Sevdi mi ölesiye seven, sildi mi bir kalemde silen. Sarılırken bir yandan racon kesen. Mafya gibi konuşmayı kimden öğrendi bu oğlan. Kafasını patlatan, ümüğünü sıkan, canına okuyan… Kim vardı ki aramızda öyle mafya babası gibi konuşan?

Hep soruyordun ya, işte buradan çıktı bu kin, bu nefret, bu vahşet?

Yılanlar ve yaban domuzları gibi. Kuzey ormanları boyunca kesilen meşeler, gürgenler, kestaneler gibi. Öldürüp koleksiyonumuza eklediğimiz tüm diğer canlılar gibi.

Kış günüydü. Akşam olmamıştı henüz.

Papağanı biz öldürdük.

Uyarı: Sitede yer alan yazı, haber, görsel ve diğer tüm içerik kurgudur.

Burak Kaya hakkında
Müzisyen, yazar.