Libya’ya Asker Göndermek

Küçüklüğümde bizim mahallede Halit diye bir çocuk vardı. Böyle incecik dal gibi oğlan. Yani üflesen devrilecek türden. Ne hikmetse bu her önüne gelen dayılanır, karşı taraf bunu terslerse küfreder, sonra da bir temiz dayağını yer dönerdi. Bazen karşı taraf insaflı davranır da bunu az döverse Halit ilk fırsatını bulduğunda yeniden konuşmaya başlar, yiyeceği dayağı tamamlamadan katiyen ayrılmazdı dayak alanından. Eğer dayak uzarsa kimseye duyurmadan özür diler ama hiç dayak yememiş gibi gururla yürüyerek giderdi evine. Bir gün ben bunu karşıma aldım:

– “Halit habire dayak yiyorsun. Ya küfretmeyi bırak ya da bir salona, kursa falan yazıl da dövüşmeyi öğren” dedim. Bu da:

– “Yahu bir sen mi akıllısın, ben de durumun farkındayım ama param yok kursa yazılamıyorum” dedi.
Sevindim, demek o da vaziyeti fark etmiş diye düşündüm.

– “Kursa yazılamıyorsan o zaman küfretmeyi bıraksana, şu haline bak ufak tefek fiskeleri saymazsak gün aşırı dayak yiyorsun gene de doymamış gibi aranıyorsun. Biraz ağzını tutmayı öğren.” dedim. Birden bakışları değişti:

– “Senden mi öğrenecem lan it?” dedi.

Ben de kalkıp gittim tabii ama o anda Halit’i anladım. Halit dünyayla kavgalı, iç dünyasında huzuru yok, içindeki düşmanlığı bir türlü bastıramıyor. Güçlü olmak istiyor, herkese haddini bildirmek istiyor ama ne dövüş kursuna gidecek parası var ne de içindeki nefreti dindirecek bir kapasiteye sahip. Onun için habire birilerine diklenip diklenip dayağını yiyor, sonra da sessizce özür diliyor.

Bizim dış politikadaki tutumumuz da Halit’e benziyor. Falanca yerde şunlar haklı, ona saydırıyoruz, filanca yerde bunlar haklı hop buna saydırıyoruz. Yahu arkadaş dünyada haklılık diye bir şey yok. Dünyada güçlü olanların dayattığı kurallar var. Sen buna ister küresel ekonomi de ister uluslararası hukuk de, istersen başka bir ad bul. Eğer dediğini kabul ettirmek istiyorsan hem ekonomin sağlam olacak, hem de askeri olarak güçlü olacaksın. Bu kadar basit lan. Kimin haklı olduğunun hiçbir önemi yok, kimin güçlü olduğu önemli.

Bizim durumlar her olayda üç aşağı beş yukarı şöyle oluyor: Biz sağa sola çatıyoruz, sonra önümüze gelene haddini bildiriyoruz, askerimizi bir yerlere gönderiyoruz. Karşı taraf dişini gösterince vaziyeti anlıyoruz. Sonra da güçlülerin dediğine geliyor veya özür diliyoruz. Davul zurnayla asker gönderip, sessizce çekildiğimizden, televizyonlarda ana avrat saydırıp gizli kapılar ardında özür dilediğimizden ikinciler genelde pek dikkat çekmiyor.

Peki bu olaylardan ders alıyor muyuz? Yok. İki gün sonra gene birilerine dikleniyoruz. Birine diklenmemizle özür dilememiz arasında geçen süre her geçen gün giderek kısalıyor. Bu arada yaptırımlar falan geldiği için zaten kötü olan ekonomimiz daha da kötüye gidiyor. Dış güçler püf dese sallanacak, dışa bağımlı bir ekonomi ile dış güçlere kafa tutmaya çalışan değişik bir zekâya sahibiz. “Ben sağa sola diklenmek istiyorum, o zaman ülkemdeki ekonomiyi düzeltip, ranta dayalı saçma sapan kayırma sisteminden uzaklaşmam lazım” diyen bir Allah’ın kulu yok.

Bizim durumumuz borçlu olduğu esnafa dayılanıp fırça atan memurlar gibi. Paramız olunca diklenmeye başlıyoruz. Adam veresiyeyi kesince kuzu gibi oluyoruz. Aybaşında maaşlar yatınca yeniden ortalıkta efelenmeye başlıyoruz. Ne diğer ülkelerle barışı kurabilecek bir dünya görüşüne sahibiz, ne onlara hadlerini bildirecek güce.

Libya konusu da aynı. Haklı olmak ayrı, güçlü olmak ayrı. Efendim asker gönderelim mi, göndermeyelim mi? Askerimiz gidince bizim dediğimiz olacak mı sanıyorsunuz? Suriye’ye savaş borazanlarıyla giden askerimiz Amerika ile Rusya’nın anlaşması sorasında kısa sürede ülkeye geri dönmedi mi? ABD’nin ajanları şöyleymiş de böyleymiş, onu biz de biliyoruz. İleride sen de Amerika gibi bir ekonomiye sahip olursan sen de gider oralarda efelik taslarsın. Bugün Libya’ya giden askerimizin orada istediğimiz sonucu getirecek gücü var mı? Libya iç savaşında diğer devletlere bir görüşü dayatacak ekonomik güce sahip miyiz?

Yeterli gücün olmadan savaşa atılmanın koşulları bellidir. Kendi ülkene bir saldırı olur, sen de kendini savunursun ama Libya’da bu durum geçerli değil.

Dış politikamızı oluşturanlara yıllar önce Halit’e söylediklerimi söylemek istiyorum: Ya bir salona yazılıp dövüşmeyi öğrenin ya da başkalarıyla iyi geçinmeyi. Ayrıca bir zahmet kendi çocuklarınızı da askere yollayın. Elâlemin çocukları üzerinden şehit edebiyatı parçalamak artık hiç inandırıcı gelmiyor.

Uyarı: Sitede yer alan yazı, haber, görsel ve diğer tüm içerik kurgudur.

Burak Kaya hakkında 153 makale
Müzisyen, yazar.