
“Tarih tekerrürden ibarettir” derler. Onun için siyaset adamlarından hiçbir halt bilmiyorsa bile tarih bilmesi beklenir. Yani geçmişte ne olup bittiğini bilirse bugün yaş tahtaya basmaz diye düşünülür. Şimdi öyle aman aman tarih bilmeye gerek yok, her şey hızlandı, elli yıl, yüz yıl önceyi değil geçen ayı hatırlasan yetiyor. Çok okumaya veya ileri bir zekâya da ihtiyaç yok, okuma yazma bilen orta zekâdaki herkes bugünkü durumları kavrayabilir.
Türkiye’ye virüs şans eseri başka ülkelerden geç geldi. Bizim yöneticilerin işi diğerlerinden daha kolay, çünkü on gün sonra başımıza ne geleceğini bugün bizden önceki ülkelere bakarak görebiliyoruz. Ülkede demokrasi de yok. Cumhurbaşkanın istediği adamı on dakikada tutuklatıp, on dakikada serbest bırakabildiği tuhaf bir rejime sahibiz. Yani karar almak için birtakım toplantılara falan da gerek yok.
Peki biz diğer ülkelere göre avantajlı bir duruma sahipken neden en kötü ülkelerden biri olmaya aday biçimde hızla ilerliyoruz. İşi sıkı tutan ile tutmayanın durumu ortada. Önümüzde bu kadar örnek var. Biz hemen sıkı önlemler almak yerine duayla selayla vakit kaybediyoruz. Bile bile lades değilse nedir bu?
Şimdi tam olaya el atmaları gereken zamanda ağlamaya başladılar. Ağlamanın sırası mı lan, önce yapılacak işleri yapın sonra evde ağlarsınız. Biz size mi üzülelim, kendimize mi? Hasta olsak AKP’liler ve yakınlarından bize ventilatör kalmayacağına mı endişelenelim, sizi mi teselli edelim?
Ben hayretle izliyorum, adamlar bir yandan ağlıyor diğer yandan da ciddi ciddi Türkiye’nin başına ne gelecek acaba diye bekliyorlar. Lan oğlum ne geleceğini sizin dışınızda herkes biliyor. Bütün veriler ortada. Türkiye dört gün içinde 10 bin vakadan 20 bin vakaya çıktı. Son dört günde ölü sayısını da neredeyse üçe katladık. Bu süre içinde alınması gereken önlemleri almayıp üstüne üstlük şehirleri yalandan kapatıp otoyollardan insanların kaçmasına izin vererek virüsün iyice zıvanadan çıkmasını sağladık.
Şimdi ortalama bir zekâya sahip herkesin internette on dakika içinde bulabileceği bilgileri üst üste koyarak düşünelim. İngiltere; dört gün içinde 20 bin vakadan 40 bin vakaya çıktı. İspanya; dört gün içinde 20 bin vakadan 40 bine, izleyen sekiz gün içinde de 100 bine çıktı. İtalya; beş gün içinde 20 bin vakadan 40 bin vakaya, daha sonraki on iki gün içindeyse 100 bin vakaya çıktı. Fransa; altı gün içinde 20 bin vakadan 40 bin vakaya çıktı, izleyen yedi veya sekizinci günde 100 bini aşmış olacak. Merak edenler bu ülkelerdeki ölüm sayılarını bulabilirler.
Bunlar geç veya Türkiye gibi yarım yamalak önlem alan ülkeler. İşi daha sıkı tutan ülkelerde artış oranı daha düşük. Ancak bizim on bine çıkış hızımız üstteki ülkelerle paralellik gösteriyor, hatta biz biraz daha hızlı şekilde yükselmişiz. Dolayısıyla bize benzeyen ülkelerin bugünkü durumlarına bakarak hızlıca karar verme şansına sahibiz ama biz bu tabloya trene bakar gibi bakıyoruz lan.
On beş gün sonra vaka sayımızın 100 bin olması durumunda, muhtemelen hükümet bir toplantı yapıp ilk gün alması gereken önlemi alacak. O toplantıda hepsinin gözü yaşlı olacak. Belki de hüngür hüngür ağlayacaklar. Yandaş medyaları da bu ağlak fotoğrafları gazetelerine basacak, böylece görevlerini yapmış olacaklar. Yanlış anlaşılmasın, samimiyetlerinden kuşku duymuyorum. Her ülkenin yöneticisi yurttaşlarının ölümüne üzülür, ben akıllarından kuşku duyuyorum. Keşke daha az samimi olup ağlamak yerine daha zeki olup önlemleri zamanında alsalar ya lan. Duygusal ve dua eden bu samimi abiler yüzünden çok yakında yaşlılarımız ölecek.
Osuruktan tedbirler alarak kabak gibi görünen bir felakete koşar adım gidiyoruz. Önümüzde duran bir trafik var, biz yüz yirmi kilometre hızla buraya gidiyoruz. Olabilir mi, eğer duran trafiği görmüyorsan elbette olabilir. Ama biz trafiğin durduğunu gördüğümüz halde sadece kornaya basıp, dörtlüleri yakıyoruz. Radyoyla oynuyoruz. Hemen köküne kadar frene bassak ya. Belki bin kişiyi kurtarırız. Az mı?
Bu arada alınan uyduruk önlemleri bile eleştirip hâlâ normal gripten de bu kadar adam ölüyor diyenlere de has’ktirin oradan demek istiyorum. O zaman 11 Eylül saldırıları da çok büyütüldü. ABD bu saldırılarda üç bin kişiye yakın insan kaybetmişti. Bugün daha salgının başındayken bu sayıyı ikiye katladılar. Bu yıl Malatya depreminde ölen kişi sayısını daha salgının başında ona katladık. O zaman bu depremler için de çok abartılıyor denilebilir mi?
Paniğe kapılmayalım tabii ki ama paniğe kapılmamak için gerçekleri görmek, akla uygun tahmin yapmak ve önlemleri almak gerek. Yoksa…
Sağlık Bakanı ve hükümet bu kafayla daha çok ağlar.
Yorumlar
İlk yorum yapan olun