Kandırıldım

Kandırıldım

Yıllar önce yorgun, argın işten eve döndüğümde henüz iki yaşında olan kızım onu parka götürmemi istemişti. Ben de ona yapmam gereken işlerim olduğunu söyleyip, isterse yarın götüreceğim sözü vererek başımdan savmıştım. Ertesi gün yine elimde bitirmem gereken işlerle eve geldim. Kapıda beni bekleyen kızım; “Baba seni bekliyorum, ben hazırlandım, parka gidiyoruz.” diyerek elime yapıştı. Ben de ; “Önce şu işleri bir bitireyim, sonra gideriz kızım.” Kucağıma alıp içeri girdim. O zaman gözlerinden ateş saçarak yüzüme baktı ve; “Baba sen beni kandırıyorsun, yarın da götürmeyeceksin, biliyorum.” demişti. Yani iki yaşındaki kızımı kolayca kandırabileceğimi düşünmekle hata etmiştim. Benim doğruyu söylemediğime hükmetmişti. Onu kandıramamıştım. Şimdi düşünüyorum da bizim Büyük Reisi, kendi ifadesine göre, önüne gelen kandırmış.

Mesela Ergenekon davasının haklı olduğuna o kadar inanmıştı ki bütün milletin gözünün içine baka, baka; “Ben bu davanın savcısıyım.” diyerek davayı yürekten desteklediğini ilan etmişti. Yüzlerce asker, sivil yurtsever insanımızın yıllarca hapislerde çürümesini, “Ülkemin bağırsakları temizleniyor.” diyerek sevinçle ve gururla desteklemişti. Ne zamanki 17-25 aralık operasyonlarıyla hesap tersine dönüp de kendisi okkanın altına gideceğini anladı, Ergenekon sanıklarını hapse tıktırdığı belge ve bilgilerin düzmece olduğunu o zaman fark etti ve karşı tarafa geçti, iktidara birlikte geldikleri, ne istedilerse gözünü kırpmadan verdiği aziz yol arkadaşların yükledi suçu. Masum insanlar boşuna çekmişti bunca işkenceyi. Bir numaralı düşman en çok güvendiği Gülen cemaatiydi. Paralel yapı ismini münasip gördüğü bu ortakları tarafından müthiş kandırılmıştı çünkü.

Beşar Esatla canciğer kuzu sarmasıydı. Birlikte ailecek ziyaretler yapıyorlar, tatillere çıkıyorlardı. Kardeşim Esat’la boğazlarından ayrı lokma geçmiyordu. Amerikanın bir işaretiyle Esat’ın gerçek yüzünü gördü. Onun dünyanın en zalim diktatörü olduğunu fark etti. Meğer bunca zaman Esat tarafından kandırılmıştı.

Suriye konusunda sadece Esat kandırsa neyse, Amerika yetkilileri de söyledikleri sözün ve Büyük Reise verdikleri vaatlerin arkasında durmamışlar. “Bize vaatleri böyle değildi. Kandırdılar.” dedi.

Somada 301 işçinin kömür ocaklarında hayatını yitirdiği faciada da durum bizim bildiklerimizden farklıymış meğer. İşveren ve müfettişler her şeyin yolunda olduğunu, ocaklarda düşük maliyette kömür çıkartma rekorları kırıldığını, bu sonuçların işçi kardeşlerimizi coşturdukça coşturduğunu söylemişler. Kendisine iletilen harikulade olumlu raporlara kanmış. Yani yine kandırılmış.

Uludere’de (Roboski) hava kuvvetlerimize bağlı jet uçaklarımızın bir gurup PKK’lıyı bombalayarak imha ettiği duyuruldu. Sonradan, öldürülen bu 34 insanın PKK’lı değil kaçakçılıkla geçimini sağlamaya çalışan yöre insanı olduğu anlaşıldı. ‘Vurun’ emrini verme yetkisinin başbakanda olduğu dillendirilince, Büyük Reisin istihbarat yetkilileri tarafından kandırıldığı ortaya çıktı.

Valilerin emrine verilen askeri birlikler, kendilerine izin verilmediği için, gerekli gördükleri durumlarda ve yerlerde gerekli operasyonları yapamadılar. Bundan faydalanan terör örgütü hem kırsalda hem de şehirlerde silah, cephane ve patlayıcı depoladı. Gücüne güç kattı. Büyük Reis kulaklarının üstüne yattığı uykudan uyandığında yine kandırılmış olduğunu anladı. Bu sefer valiler kandırmıştı. Terör örgütü güçlenirken, yeni mevziler kazanırken valilerimiz “operasyon gerektirecek bir durum yok, asayiş berkemal.” diye raporlar yazıp göndermişler. Sayın Büyük Reisimiz de bu raporlara inanmış. Yani kandırılmış.

Tüm vatandaşları umutlandıran ‘Çözüm Süreci’ seçimler yaklaşırken Büyük Reis tarafından birden bire bıçak gibi kesildi. Bizler nedenini bir türlü anlayamamıştık. Meğer PKK ve İmralı Büyük Reisi kandırmamış mı?

Buna benzer daha birçok kararını, kandıranların etkisinde kalarak verdiğini bildiğimiz Büyük Reisimize benimde harika bir önerim olacak. Aklımda bir proje var. Bunu ancak kendisinin kulağına fısıldayabilirim. Şu kadarını söyleyeyim; Uygulandığında AKP’nin oyları kesin 10 puan artacak. Beni bir numaralı danışman yaparsa projeyi açıklayacağım. Kendisinden yanıt bekliyorum (bakarsınız ben de kandırır, danışman olurum).

Bir başka önerim daha var: Acaba diyorum, seçme ve seçilme yaşını iki yaşa kadar düşürsek mi? Çünkü bu yaşta çocukları kandırmak pek mümkün olmuyor da.

İzninizle, bu yazımı da bir fıkra ile sonlandırmak istiyorum:

Kayserili Ahmet Eminönü’nde oturmuş Yeni Caminin duvarına, hamsi yiyormuş. Yediği hamsilerin kafalarını da gazete kağıdının üzerine inci dizer gibi sıralıyormuş. Doğu’nun ücra bir köşesinden iş bulmak için kalkıp İstanbul’a yenice gelen gariban Memo oralarda dolaşırken Kayserili dikkatini çekmiş. Hamsiyi de ilk kez gören bizimki sıra, sıra dizilmiş hamsi kafalarını işaret ederek Ahmet’e:

– Hemşerim, bunlar nedir?

– Bunnarı mı diyon gardaş? Bunar akıldır, akıl. Yediğin zaman, çabucak herkeşlerden daha akıllı oluyon.

Bu, Memo’nun ilgisini çekmiş. Koca İstanbul’da eğer akıllı olursa iyi bir baltaya sap olacağını, ne kadar çabuk akıllanırsa da o kadar çabuk iş bulabileceğini düşünmüş.

– Hemşerim sen bunnari parayınan satirsen?

– Tabii satıyom, bedava verecek değelim ya. Danesi bi liracık.

Memo bir lira verip bir tane alır afiyetle yer. Bir müddet dolaşır tekrar Kayserilinin yanına gelir.

– Hemşerim, verdigin şeyden bi poh ağnamamişem. Aklımda bi fark olmir.

– Benim canım gardaşım. Tek bi daneynen elbet de fargedemen.

– O zaman bi dene daha almişem, al bahiyem şu bir lirayı.

Bu şekilde devam eden alış veriş sonunda, hamsi kafaları tükenirken Memo’nun da cebindeki para suyunu çekmeye başlar. Memo kuşkulanır. Kayseriliye gider;

– Hemşerim galiba sen beni gandırirsen. Ben akılladığımı felan gormürem de, ağnamirem de.

Bizimki gülümseyerek,

-Bah, bah, bah! Başladın bile akıllanmaya.

Cevabını verir. Darısı büyüklerimizin başına, ne diyelim.

Uyarı: Sitede yer alan yazı, haber, görsel ve diğer tüm içerik kurgudur.

İsmail İlhan hakkında
1940 yılında Yozgat’ın Köçek Kömü Köyünde beş çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu olarak doğdum. İlkokulu üçüncü sınıfa kadar kendi köyümüzde eğitmenle okudum. İlkokulun kalanı ile orta öğrenimimi Yozgat’ta tamamladım. Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümünü bitirdim. 1976 da Dr., 1982 de Doç., 1987'de Prof. oldum. 6 adet mesleki ve bilimsel kitap ile çok sayıda bilimsel makale yayımladım. 2007 yılında emekliye ayrıldıktan sonra Bursa Belediyesi Türk Sanat Müziği Konservatuvar’ını bitirdim. Keman çalıyor, beste yapıyor ve öykü yazıyorum. Yazarımız İsmail İlhan 7 Nisan 2020 günü yaşama veda etti.